Ana Sayfa Makaleler Dünya KUZEYİN GÖK GÜRÜLTÜSÜ : Suudilerin İslam Ordusu

KUZEYİN GÖK GÜRÜLTÜSÜ : Suudilerin İslam Ordusu

0
KUZEYİN GÖK GÜRÜLTÜSÜ : Suudilerin İslam Ordusu

Mısırlı gazeteci dostumuz Magdy Samir, selamıyla beraber gönderdiği mesajında, özetle şöyle diyor: “Merhaba Yozgat Bey! 2015 yılının Aralık 15’i, Kuzey Ordusu diye de bilinen İslam Askeri İttifakının birinci yıldönümüydü… Şimdilerde, bu konuyla ilgili bir rapor hazırlamaktayım. Müsaade ederseniz, bu hususta size sorulacak, üç sorum var. Bir: Geçen 2014 yılının Aralık ayında, Suudi Arabistan ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 34 ülke, birlikte ‘Teröre Karşı Askeri İslam İttifakı’ adı altında bir ordu gücü oluşturduğunu açıklamıştı… Hatta söz konusu ordu, “Kuzey Fırtınası” adı altında bir askeri tatbikat bile yaptı. Ama sonra sesi soluğu kesildi. Acaba, o ittifak neden başarısız oldu dersiniz? İkinci soruma gelince: Sizce, İslam dünyasında, mevzubahis Askeri İslam İttifakının yerine ikame edilebilinecek, başka kaşka alternatifler var mı; varsa bunlar neler? Ve üç: Size göre, İslam ülkelerinin arasında askeri ve güvenlik ittifakı kurmak mümkün mü? Bu mevzuda, herhangi bir umut var mı? Ve varsa engelleri nedir? Teşekkürler…”

Sevgili Samir… Bu konuya girmeden önce Suudi Arabistan’ın vaziyetine bakmak lazım… İngiltere’nin 1800’lü yıllarda, yarımadanın güneydoğu köşesine, MI6 ajanları marifetiyle ayak atması üzerine bölge hareketlenmişti. MI6’cılar başta Hemper adlı ajan olduğu halde, bölgenin Deriyye adıyla anılan kısmında mukim, bugünkü devleti kurmuş olan Suudi kabilesiyle karşılaştılar. Hırslı bir adamın liderliğindeki kabile, bedevilerden müteşekkil bir topluluktu. Saldırgan ve kural tanımaz bu klan, tam MI6’cı Hemper’in aradığı bir gruptu. Kışkırtılmaya müsaaittiler. Bu nedenle kışkırtıldı ve Osmanlı imparatorluğu’na karşı başkaldırdılar.
O yıllar, Türkler için oldukça sıkıntılı yıllardı. Padişah 3. Selim’in başı, Yeniçeri askerinin darbe merakından mustaripti. Bu arada Fransa’da şu ünlü devrim yaşanmış ve Pandora’nın Kutusu açılmıştı. Rusya, Osmanlı’nın kötü komşuydu, bu nedenle ne yapacağı kestirilemiyordu. Batılı devletler, Osmanlı üzerine plan üstüne plan yapmaktaydı. Balkan halkları, için için kaynıyordu.

Bu nedenle sahipsiz sandığı İstanbul’a göz dikip dünya İmparatorluğu kurmayı düşünen Fransız Devriminin çocuğu Napolyon Bonapart adlı general, kırk konak yoldan, gemileriyle gelmiş ve Mısır’a asker çıkararak ülkeyi işgal etmişti. O Mısır ki Fransa’dan daha çok İngiltere’yi ilgilendirmekteydi. Bir bakıma Fransızlar, ayaklarını çabuk tutarak böyle bir girişimde buluşmuş ve sadece Nil’in Ülkesiyle sınırlı kalmayacağı anlaşılan işgallerini, Arabistan yarımadasına doğru genişletmeye planları kurmaya başlamışlardı. Bu nedenle bir sabah, Sina üzerinden Filistin’e yürümeye kalkıştılar. Fakat Osmanlı tarihinin son zamanlarında, adından en çok söz ettiren bir paşası, o bölgede, Akka Kalesi’nde oturmaktaydı. Ve seksen yaşında ihtiyar bir savaşçı olan Cezzar Ahmet Paşa, Fransız komutanını orada, Osmanlı gücü ile karşı karşıya getirdi. Bu karşılaşma sonucunda, Osmanlı’nın henüz ölmediğini anlayan Fransızlar, hayatlarının en büyük çıkarmasının hezimetle sonlanmasına tanık oldular. Ve tüm ağırlıklarını o bölgede bırakarak kaçan Napolyon, tarihin sayfalarına ismini “Mağlup General” olarak yazdırdı.

Ama hırslı ve azimliydi. İlla imparator olmak istemekteydi. Bu nedenle ondan sonrasındaki mücadelesini, Fransa’ya taşıdı. Ve Avrupa üzerinden devam ettirdi hayallerini hayata geçirme uğraşına. Fakat orada da ömrü uzun olmadı; Cezzar Paşaya yenilmesinden sene sonra yaptığı Waterlo Savaşı’nda Birleşik Avrupa kuvvetlerine de yenildi. Fakat Fransızların Mısır ve Arabistan harekatından sonra rahatlayan ve bölgedeki “Emperyalist Atak”ın kendisine geldiğini anlayan İngiltere doğruldu ve daha sonra hiç rahat durmadı. Hemper’in Müttefik kıldığı Suudileri, Arabistan Yarımadası’nın doğusundan alıp batısına getirdi. Osmanlı’ya ihanet eden bu gücün yeni hedefi Hicaz bölgesiydi. İngiliz-Suudi ortaklığı, bölgeyi işgal etti ama onların da karşısında Cezzar Ahmet Paşa bulunuyordu. İlaveten, Mısır’da, Fransız işgali ile birlikte vazifelendirilen Kavalalı Mehmet Ali de vardı. Akıllı ve siyasetçi bir karekter olduğu anlaşılan Mehmet Ali, kısa zamanda “Beylik Makamı”na kadar yükselmiş ve paşa rütbesiyle olaya dahil olmuştu. Bunun üzerine, pabucun pahalı olduğunu anlayan İngilizlerin beşinci kolu anlamındakki Suudiler, tekrar kendi bölgelerinde çekilmek zorunda kaldılar. Ve ondan sonra Deriyye Bölgesi’nin tek hakimleri haline geldiler.

Osmanlı, Suudilerin bu ihanetini ve bölgeyi görmezden geldi çünkü sözünü ettiğimiz 10. Yüzyıl İstanbul için hakikaten sonun başlangıcıydı. Bölge tam yüzyıl İngiltere kontrolündeki Suud ailesinin yönetiminde terkedildi. Sözünü ettiğimiz yüzyıl sonra Osmanlının bitiş tarihi olarak tarihin sarı sayfalarında yerini aldı. U arada İngilizler Yüzyıllık Kadim dostları suudilerin yanında bir müttefik daha bulmuşlardı. Şerif Hüseyin ve Oğulları… Smanlı’nın bölgeden çekilmesi esnasında Bu aileyi kullanan İngiltere, Hz Peygamber’in evlatlarından olan ve bu nedenle itikadı çürümemiş haldeki şeriflerle daha ileri gidemeyeceğinin kararını almıştı. Zira onlar kendi kontrolünde bir aileye sahip olan başka müttefiklerini yedekte tutuyorlardı. İr İngiliz ajanı olan Hemler’ın gözetiminde kendince yeni bis islam yorumu olarak, gelenekten farklı bir inancın sahip olarak deriye bölgesinden çıkan Muhammed abdulvehap ve suudilerkoalisyon halinde idiler. Bu koalisyon. Ölgede Hatta Kabe’de İngiliz’in bulunuyor olmasından rahatsızlık duymayan bir anlayışla evlenmişlerdi. Zira onlar ihtizar istiyorlardı. Ve istedikleri kendilerine ncak İngiltere verebilirdi. Ve verdi de… Böylece Arabistan Yarımadası’nın önemli bir bölümünü ele geçiren Suudi güçleri, İngiltere adına bölgenin bekçiler haline getirildilr. Ancak bu getirilme nin bir ömrü vardı ve o ömür Yüzyıllıktı. Bu yüzyıl hiçbir mühlet de ve bölgede kurulan tüm devletler için geçerli bir ömür olarak seçilmişti Birinci Dünya sahibinin galipleri tarafından. Ve tabii ki Türkiye Cumhuriyeti de bu fikir Ömür’ün dışında bir formatlama değildi. Smanlı İmparatorluğu’nun arazilerin de onlarca Devleti Kuran İngiltere ve birinci Savaşı’nın galipleri tam yüz yıl sonra çıkıp geldiler. Şimdilerde o günler yaşamaktayız. Ve bölgede Yüzyıl evvel kendilerine Ömür biçilen tüm organizasyonlar tehdit altında. Oyun kurucu olarak britanya’nın maçı sitesi büyütülmüş ve Yüzyıl’ın tamamlanmış olduğunun haberini verdi, Körfez Savaşları ile başlayan ve bugüne uzanan Kaos ortamı ile beraber. İşe önce Irak’tan başladılar sonra Arap baharı ile birlikte Kuzey Afrika üzerinden bir buldozer yürüttüler ve yirmi birinci Yüzyıl’ın planın bir parçası olarak Irak’ta başlatılan operasyona Suriye’yeyi de dahil ettiler. Artık Mısır’daki sağır sultan da anlamış durumdaki Irak ve Suriye, Paramparça edilecek. Bu plan durmayacak ve parçalama tezgahına diğer ülkelerde sırayla getirilip üzerlerinde ameliyat yapılacak. Bu arada şunu söylemek lazım ki sözünü ettiğimiz Devletler’de yaşamakta olan dini ve Türkiye azınlıklar, batılıların bu planlarını çanak tutmaktadır. Yani bölgeden daha küçük devletlere ayrılması, o Devletleri oluşturan ülke ve dini azınlıklar tarafından çok da yaşanıyor değil. Herkes sonuca razı… Çünkü yeni devletler yeni iktidarlar ve yeni hanedanlıklar anlamına geliyor ve kendilerine hanedanlık donu biçenler ğızları sulanır Ak İngiltere’nin bu planına katkı sağlıyorlar. Mesela Iraklı Şiiler mesela barzaniler mesela Suriye Kürtleri PKK mesela kendilerini emevilere Nispet etmiş olan Sünni Araplar… Ingilizcem bu planına karşı koyan tek devlet Osmanlı’nın mirasçısı anlamında Türkiye… Ankara’nın meşhur plana karşı çıkması sadece kendi adına olsa Londra bir şey diyemeyecek… Ancak Türkler bu parçalanma planına kendileriyle birlikte dünkü kardeşleri olan Kürtlerin ve Arapların haklarını haklarını da savunarak karşı çıkmaktadır. İşte ondra Majeste sini onun ortaklarını ve İsrail’i en çok kızdıran şey Türklerin bu tavrı. Çünkü bu tavır kendi sınırlarıyla mahdut kalmayarak tüm Ortadoğu halklarının daki Hakkı gözeten unsurlarına da yansımış durumda. Yani samimi müslümanlar bölgenin yeniden bir federasyon çatısı altında birleşmesinin ve kendilerini yüzyıldır gişeden Batı medeniyetine karşı duruşun gereğini inanmaya başladılar. Her şeyden önce 100 yıl içerisinde çıkamadıkları Bir liderin Türkiye’den çıkmış olması onları son derece umutlandırdı. Ve bu nedenle bir Yüzyıllık uykuya daha yatmak istemiyorlar. İşte yukarıda sözünü ettiğimiz şeytanı Güçler en çok bundan rahatsız olmaktadır. Bu rahatsızlıkların neticesinde Planlarında bir değişiklik yaparak Türkiye’yi üçüncü sıraya aldılar. Oysa ilk plana göre Irak Suriye’den sonra sırada Suudi Arabistan vardı. Kuzey Afrika’da ise Libya’dan sonra tezgahı getirilecek olan Mısır’dı. Balinanın kurucuları yeni operasyonun Türkiye üzerinden Kolay olacağını zannediyorlar da ancak Sertkaya yaşattıklarını anladılar. Yani Türkiye direndi direniyor direnecek… Ve büyük ihtimalle bu savaşın sonunda kazanan tek taraf olmayacak Belki ama Batı planını parçalayan ülke olarak tarihteki yerini yeniden alacak gibi görünüyor. Zira Türkiye’nin tavrı bölgedeki tüm ülkeleri de kendine getirmiş ve istikbali umutla bakmalarını sağlamış oldu. Dönelim Suudi Arabistan’a… Eğer Türkiye yirmi birinci yüzyılın ilk kriterli çıkarmamış olsa ve Batı ile uyumlu bir siyaset takip etmiş etseydi. Sıradaki aday olarak Suudi Arabistan’ın parçalanması ıraktan ve Suriye’den daha kolay olacaktı. Zira Suudi kralları, neredeyse ihtirassız olarak batının ve plağa planına boyunu uzatacak ve ülkesinin haritasının değiştirilmesine itiraz etmeyeceklerdir/ eden yiyeceklerdi. Çünkü ne orduları vardı nede polisleri… Sadece paranın sahibi idiler ve garip olan bu para da kendi kasalarında değil patronlarının bankalarında yatıyordu. Ancak para devletlerin güvenliği için yetmeyen bir unsurdu. Hele hele başkalarının kas arasında yatan paranın Kasanın sahipleri dışında kimseye bir yararı olmadığı da anlaşılmış oldu. Bunun üzerine suudiler bir karar verdiler; kendi iplerini çekecek olan patronlarına karşı direnecek verdi. Ama nasıl? Bu direnmenin tek yolu vardır güçlü bir Ordu kurmak… Lakin aradan geçen Yüzyıl içerisinde tembellikte ve vurdumduymazlıkla tavana dayanmış olan Suudi tebasından 1 Ordu çıkarmanın imkanı neredeyse yok gibi. O halde suudiler paralarını kullanarak bir Ordu kurabilirlerdi. Hatta hemen şunu söyleyelim bu akılda Suudi saraylarındaki Uzmanlar tarafından ortaya atılmış bir fikrin müsebbibi değildi. Üyük ihtimalle Suudi hanedanlığının Amerikalı ve İngiliz danışmanları tarafından kendilerine fısıldandı. Zira böyle bir kalkışma Suudi paralarının boşa harcanması anlamına geliyordu. Yani batılılar kendi bankalarında yatan Suudi paralarını hanedanlığı sonlandırmadan önce de çarçur etmek niyetinde idiler. Hanedanlığın Ordu kurma planına karşılık veren yıllardan beri onların paralarıyla hayatlarını idame ettiren bir takım küçük devletler oldular. Slında onların Aklındaki bir İslam ordusunda yer almak başta Suudi Arabistan ve Hicaz olmak üzere tüm bölge halklarının Daha doğrusu Müslüman milletinin geleceği Savaşını vermek değildi. Böyle bir savaşa hazırlıklı değillerdi zaten. Bu kalkışmanın sonunda başarıda beklemiyor vardı. Onların Aklındaki işsiz gençlerine paralı asker bulmaktan ibaretti. Öyle zannediyorum ki bu teklif Ankara’yla da görüşülmüş olmalı. Ancak Türkiye cihetinden suudilerin bu planı’nın bir anlam ifade etmediği Fikri ağır bastı. Lakin Ankara fiyata bu fikrinden vazgeçmesi yönünde bir telkinde bulunmuş da olamazdı. Çünkü Ankara’nın kendi planı bulunuyordu ve bu plana omuz verecek insan kaynağının sadece Anadolu olduğunun da farkındaydı. Bu farkındalığı oluşturmak için gözlemci olarak katıldığı Kore ordusunun Sahiplerinin kal kışlıkları işin kendi omuzlarını çökertecek anlamalarını beklemeye başladı. Bu bekleyiş uzun sürmedi çünkü daha ilk aylarda derme çatma bir orduyla dünyaya kafa tutmanın hatta kendi ülkelerini korumanın bile zor olduğunu anladılar. Artık sırada Türkiye’nin planı vardı. Türkiye’nin planın hayata geçmesi noktasında askere insana muska cesarete ihtiyaç yoktu. Tek ihtiyaç duyduğu Ankara’nın paraydı. Hatta para da değil konvansiyonel silah ve daha ilerisinde nükleer güç… Para bunun için gerekliydi. Hayatta en çok parayı sevdiği Anlaşılan Suudi krallarının, Başkalarına teslim edemeyecekleri tek unsur aynı zamanda para… Oysa paraları zaten başkalarının elindeydi, sahipleri Yahudi olan Batı bankalarının… Ankara planını ve ihtiyaç istediklerini öyle zannediyoruz ki tüm Arap emirleri ne koydu. Ancak ona inanan sadece Katar oldu. Fakat Ankara’nın planı o kadar büyüktü ki Katar’ın böyle bir ağırlığı yüklenmesi oldukça anlamsız kalmasaydı. Hatta onun gibi diğer şehirlerinde bu plana koyacakları tuz ve biberin hükmü harbiyesi bulunmuyordu. Asıl ihtiyaç duyduğu Türkiye’nin Suudi sermayesiydi. Lakin onlar da parayı çok seviyor paralarını başka ellere teslim etmek istemiyor, hele hele Türkiye’ye sermaye transferine yanaşmıyorlardı. Ancak bildikleri bir şey var kendilerini bu badireden kurtaracak olan sadece Türklerdi. Ve onlar istiyorlardı ki Türkler gelsinler kendilerini kurtarsınlar devletlerinin yıkılmasının ölmesinler Ancak bunun karşılığında bir lira dahi istemesinler. Aslında bu da mümkündü. Zira Türkiye’nin yeterli gücü olsa kimseden Tek kuruş almadan, tarihin kendisine bırak biraz üzerinde yürüyecek, daha evvel yöneticisi olduğu tüm coğrafyalarda Bir de Mazlum milletleri kurtaracak, bunun karşılığında Tekbir kör kuruş almayacak ve kimsenin devletinin de yeni yöneticisi olmayacaktı. Tarihi kutsallığı bulunan bu görevi yaptıktan sonra tekrar çekilip gelecekti kendi topraklarına. Çünkü Türkler emperyal Işi veriyorlardı mücadeleyi kendileri Emperyalist olmak için değil. Ve onlar dünyanın girdiği son dönemde adaletin ve mazlumların Savaşçısı ordusu olmaya karar vermişlerdi. Ve hala o kararda yapıyorlar ne yapıyorlarsa… Benim devam edelim konumuza… Bütün bunlar olurken Suudi Arabistan kendi kazanının kaynayan suyun ısınmaya başladı günbegün daha çok hissediyordu. Bir an önce bir şeyler yapılması gerektiğine inanan bir grup hanedanlı, sonunda kararlarını verdiler. Çünkü Kefenin cebi yok kimse parasını Öteki tarafa götüremiyordu. Hele hele Suudi hanedanlığının elden Devletleri alındığında paraları da alınmış olacaktı canlıları gibi. Nihayet bunu anlamış olan Hanedan mensupları bir saray darbesiyle idareye ve yeni konsepti değiştirdiler. Kral Salman başa geçirildi. Türkiye Siz hiçbir şey yapamayacaklarını ve Türkiye’nin mutlaka bu son savaştan başarılı Çıkacaklarını anlamış olan Sude’nin yeni Kralı ve onun yönetimi ilk ziyaretlerini Türkiye yaptılar. Hemen unutmadan söyleyelim Katar bu işi o kadar inanmış yaşlı Kral bir darbeyi beklemeden yönetimden kendisi çekilerek yerine oğlunu oturttu. Ve Türkiye’ye paradan başka verebileceği şeyin anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma Katar topraklarında bir tür askeri üstüydü. Böylece Katar kendi gövdesini taşın altına koyuyor ve suudilerin de ellerini o taşın altına sokmalarının nasıl olacağını göstermiş oluyordu. Ve öyle zannediyorum ki Türkiye ile Suriye arasında her şeye rağmen temkinli ve bol şartlı bir anlaşma imzalanmış olmalı. Bunun üzerine Kuveyt parası peyderpey Batı ürkütmeden çekilerek Türkiye’ye aktarılmaya başlandı. Kimse yanlış anlamasın Türkiye’ye bu para karşılıksız olarak verilen bir para değildi bir süreliğine. Türkiye aldığı her kuruşun karşılığını vermeye başladı. Bu karşılık inşaat sektöründe üretilen lüks konutlar olarak karşımıza çıktı. Suudi devletin faizsiz krediler halinde vatandaşları üzerinden Türkiye’de Hem mal sahibi oluyor hemde planın bir parçası oluyordu. Bu nedenle ekonomik krizler buz gelip gidiyordu Türkiye’ye. Arap vatandaşları hesapsız paralarla geliyor belki yılda bir ay oturacakları lüks konutlar karşılığında o paraları Türklere teslim edip gidiyorlar de. Böylece Türklerin ihtiyacı olan savaş sermayesi, kimsenin gönlü kırılmadan teslim alınmıştı. Bu bağlamda yapılan Elbette sadece inşaat gitmekten ibaret değildi. Asıl amaç başkaydı. Sözünü ettiğimiz Silah Sanayi ve nükleere doğru giden bir yolculuk… son birkaç yıldan beri Türk silah Sanayi’ndeki dev adımların açılıyor olması Elbette bazılarında gözünden kaçmadı. Ve onlar biliyorlardı. Bu işin sermayesinin suudiler aracılığıyla temin edildiği onlar için zor değildi. Bunun sebeple suudilerin paralarının üzerine yatmanın planlarını kurmaya başladılar. Ve plan kuruldu. ABD mahkemeleri, başta 11 Eylül olmak üzere Amerikan hedeflerine karşı yapılan tüm terörist saldırıların müsebbibi olarak Suudileri tescilledi. Ve Suudi Devleti’nin Batı bankalarında yatmakta olan paralarını tedbir koydu. Bununla kalmadı işin karşı tarafın yani Türkiye’nin bu hamlesini boşa çıkarmak için harekete geçti. İşte Türkiye’de 15 Temmuz 2016 yılında yapılan darbe girişimi bu tedbirin bir parçasıydı. Ama tutmadı. Bununla birlikte 15 Temmuz’da Türk halkının darbecilere karşı ortaya koyduğu cesaretli tavır, sadece Batılılara karşı bir kazanım değildi. Suudiler başta olmak üzere, tüm sermayedar Araplar ve onun dışındaki tüm Mazlum Milletler, bir kez daha anladılar ki… Türkiye, yalnızca lider çıkarmıyor… Dünyanın acil ihtiyaç duyduğu “Adalet Savaşçıları”nı da çıkarttığı, ispatlandı. Dünya ordusunu da ortaya koyacak olan yegane merkez de orası… Gerek eski Osmanlı coğrafyasını gerek coğrafya dışında kalan Müslüman ülkelerini gerek Müslüman olmayan Mazlum milletleri kurtaracak olan kıvılcımın çıktığı yerin adı Anadolu… Anadolu’nun başlatacağı bir harekete katılmak üzere Can Atan devletler ve milletlerden söz ediyoruz Arap coğrafyası ve mazlum dünya derken… Bu manada Şu günlerde Suudi hanedanının dizlerini dövdüğü muhakkak… Acaba niçin tereddüt etti işi dağ başında bitirse tüm sermayemiz ile birlikte verebileceğimiz herşeyi butiklere teslimi etseydik diye. Keşke kendi kendimize ordu kuruyor tiyatrosu oynamasaydık. Ordu zaten kurulmuş Anadolu topraklarında bekliyormuş meğerse. Neden Allah’ın bize verdiği parayla onları giydirip kuşatıp silahlandırmadık. Neden neden neden? Suudiler açısından en kötüsü, 1 Ordu kurmaya kalkışma Ve arkasından paralarını Türkiye’ye akıtma suçu üzerinde yakalanmış olmaları… Yani onlara suçüstü yapan Batı, Türkiye’deki 15 Temmuz başarısızlığının arkasından üçüncü bir planı yapmış durumda: C planını… Bu plana göre Türkiye üzerindeki operasyon devam edecek ancak kasap tezgahına çekilecek… Deriyye Hanedanlığının ülkesi, paramparça edilecek; kendileri de 1917 yılında, Rusların Romanof Hanedanı üyeleri gibi karların altına değil ama çöl kumlarının altına gömülecek… Artık bu plan, saklı gizli bir plan değil. Onun kendilerine İstikbal’de ne gibi bir şey yaşatacağını, en çok Suudi Hanedanlığı biliyor. Bu nedenle önümüzdeki günlerde ellerinde ne kalmışsa Türkiye’ye artıracaklarını ve en azından böyle bir savaşın sonunda kaçıp sığına bilecekleri güvenli sığınaklarını inşa etme düşüncesinde olabilirler. Yani Türkiye inşaatçıları, bugünden sonra Suudi halkına yaptığı evler gibi onların krallarına da korunaklı malikaneler inşa edecekler. Ancak Türkiye’nin planı, Suudilere malikaneler satmak değil. Bu sebeple ülkeye getirilecek parayı, Ülkeye karşı yapılacak operasyonlarda bir Kalkan olarak ve temel planının argümanlarını hazırlamakta lazım olan maliyesine destek olarak kullanmaktan ibaret. Çünkü artık Türkiye’nin birkaç yıl evvelin de olduğu gibi ihtiyaç hissettiği Meta para değil. Daha önce para gerektiren konvansiyonel ve nükleer gücü elde etmek… Şu anda bu gücü elde etmesinin önünde hiçbir engel kalmamış durumda. Zira 15 Temmuzdan sonra ortaya çıkan Türkiye profili sadece para sahibi Araplar nazarında değil, dünyanın Batı karşıtı tüm güçlerinin gözünde de bir yıldız olarak parlıyor. Ve Buradan hareketle Rusya Çin ve dünyanın diğer batı karşıtı ülkeleri ellerindeki tüm bilgi birikim ve teknolojiyi vermeye hazır olduklarını gösteriyorlar. 2006 yılının Aralık ayının başında Bu nedenle davetli olarak gitti Erdoğan pakistan’a… Ve orada pakistanlılar da ne konuştu zannediyorsunuz. Elbette nükleer ve bu anlamda ihtiyaç duyulacak yetişmiş personelin Türkiye’ye getirilmesini… Ve ilaveten orada Erdoğan yaptığı nükleer anlaşmanın keyfi içerisinde bir Türk ve İslam ittifakından söz etti. Ve ilaveten dedi ki biz ne sünniyiz ne Şii biz müslümanız. E aynı günlerde İran, Türkiye’nin diye geldi yerel para ile ticaret yapma fikrini onayladığını söylesi ona Rusya ve Çin de katıldı. Aynı gün içerisinde Rusya Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu savunma sistemlerini ve Efes saldırı füzelerini teknolojileri ile birlikte verebileceğini ilan etti dünyaya. Ve aynı günlerde Şanghay Beşlisi, üye olmadığı halde Türkiye’yi Enerji Kulübü’nün Başkanı olarak seçtiğini, hem de oy birliğiyle seçtiğini duyurdu dünyaya. Bugünlerde Afrika’yı temsileni Benin Cumhurbaşkanı Ankara’ya gelerek, Erdoğan’a sonuna kadar arkalarında olacağının haberini verdi. En önemlisi aynı günlerde, Türkiye ekonomisi üzerinden başlatılan darbe operasyonu, Cumhurbaşkanının bir sözüyle kırılmış durumda. Yani şu an hamilede tutmadı. Yani Türk halkının hala 15 Temmuz ruh düzleminde olduğu ortaya çıktı.
Son söz olarak sevgili Samir, Yukarıda sorduğun soruların cevabı metnin içerisinde verilmiş oldu. Bu anlamda senden istediğimiz bir şey olacak. Yaptığın çalışmada, Buradan hareketle birtakım eklemeler yapacak ve meselenin Türkiye penceresinden nasıl görüldüğünün işaretlerini vereceksin. Bu nedenle raporuna son özlerimizin İdare edilmesini arzu etmekteyiz. İstikbal’de oluşacak yenidünyanın tetikleyicisi olarak Türkler, Mısır’ın geçmişte ve gelecekte ne anlam ifade ettiğini ve edeceğini çok iyi bilmekteler. Ve onlar buna inanıyorlar. Türkiye’de Arap baharı’nın sonunda bir yıkım gerçekleştirirse ve ülkemiz Tıpkı Irak ve Suriye gibi yanmış yıkılmış bir coğrafya haline alsaydı… Buradan yükselecek orta ses şöyle diyecektim: “ yok mu ümmeti kurtaracak bir babayiğit?!” Bu çağrıya cevap verecek tek ümmet coğrafyasının Mısır olduğuna yürekten inanmaktayız. Eğer bu arada Zincirlerini kırar ve kangallarını çözme imkanı bulabilirse Mısır’ın Türkiye’nin yanında, yer alacak olan en büyük güç olacağını da biliyoruz. Ala vakit geçmiş değil Çok yakın bir zamanda Mısır yeniden ayağa kalkıp coğrafyanın organizasyonunda ve İstikbal’in yapılandırılmasında Başak bir rol oynayacaktır. Mısır Siz ne dünya olur neden Müslüman coğrafyası… Türkiyesiz olur mısırsız olmaz. Türkler Mısır’ın bir an evvel esaretten kurtarılması ve yeniden eski liderlik ruhunu kuşanması hususunda namazlarının sonunda dua etmeye devam ediyorlar. Yani Türkiye ile mısır asla rakip olamaz Ancak kardeş olabilir. Kardeşimizin tutsak edildiği şu zaman diliminde, şeytana karşı bir savaş başlatmaya hazırlanan Türkiye’nin, mısır bir kolunun budanmış olduğunun farkındayız. Buna rağmen ülkemizin yapabileceği operasyonun Mısır’ı Zalimler elinden firavunların kuyusundan Kurtarmak olacaktır. Özünü ettiğin Arabistan’ın tiyatrosunu yaptığı İslam ordusunun, kurulması hususunda, Söyleyebileceğimiz tek adres Mısır tek Ordu Mısır halkından oluşturulan meteor ordusudur demek de bir mahsur görmüyoruz. Ve şimdiden adını koyuyoruz Güney’in ordusu… Suudilerin, kurmaya çalıştıkları Ordu’nun adının işaret ettiği Kuzey kavramı ise Türk ordusunun ünvanı olarak karşımıza çıkacak. Ve inanıyoruz ki kuzey ve Güney’in ordusu hicaz’da buluştuklarında bir Kurban Bayramı’nda askerlerimiz birlikte Hacı olacak ve dünyanın yeni düzeninin ruhunun Hicaz ruhu olduğunu Cümle aleme ilan edecek. Nizam-ı alem için ve ilayı kelimetullah uğruna… Ve son cümle olarak her şeyin doğrusunu alayım olan Allah biliyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.