Topla oynanan oyunlann varlığı çok eskilere dayanır. Tarihi kaynaklar, İslam öncesi Türk toplumlarında “çevgen” adı verilen ve at üstünde olunduğu halde ucu eğri sopalarla yerdeki topa vurularak oynanan bir oyundan söz ederler.
İslâmi dönemde ise başta futbol olmak üzere, top oyunlarına karşı pek sıcak bakılmadı. Kimi tarihçiler bu soğukluğun nedenini İslam Dini’nin futbolu yasaklaması ile açıklamaya çalışmış iseler de bu doğru değildir. Çünkü İslâm Dini’nin ana kaynaklarından olan Kuran ve sünnette top yasağına ilişkin açık bir ifade yoktur. Bu durumda yasağın dinle ilişkilendirilmesi, büyük ölçüde İslam tarihinde yaşanmış bazı olayların ve yerleşik hukuksal içtihatların yorumu ile ilgilidir. Örneğin İslam dünyasında, Hz. Muhammed’in torunu olan Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edildikten sonra kafasının kesilerek düşman-lan tarafından top gibi oynandığı inancı yaygındır.
Bu olayla futbol arasında şekli benzerlik kurulduğundan bu tavır futbola olan ilgiyi olumsuz etkilemiştir. Yasağı savunan yorumcuların bazıları ise olaya pragmatik açıdan bakmaktadırlar. Bunlara göre on binleri sahalara çekip saatlerce meşgul eden bu oyunların belirgin bir yararı olmadığı gibi insanları ibadetten ve işten alıkoymaktadır. Buna karşın futbola duyulan büyük ilgiyi ise şeytanın insanları kandırması ile açıklamaktadırlar. Sözün kısası futbol yasağı Allah emri veya Peygamber kavli olmayıp tamamen kişisel bir yorumla ilgilidir.
Osmanlı ülkesinde ilk futbol oynayanlar, İngiliz vatandaşlarıdır. Bunlar İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde görev yapan sefaret çalışanları, tüccarlar ve beraberindekilerdir. Daha sonra İngilizler’den etkilenen Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim tebaasından Rumlar ve Ermeniler de futbol takımları kurdular. Futbol yasağı yalnızca Müslümanlar içindi. Bu durum uzun süre devam etmedi. Fuat Hüsnü, Reşat Danyal, Kemani Nuri, Fahri, Nureddin, Hafız Mehmet, Hafız Mustafa, Emcet, Şevki Bey, Tamburacı Osman Pehlivan gibi futbol aşığı gençler anlaşarak 1901’de bir takım kurdular. Zaptiyelere yakalanmamak için de kurdukları takıma İngilizce “Black Stocking” yani “Siyah Çoraplılar” adını verdiler. Böylece ilk Türk futbol takımı, bir yıl gecikme ile yirminci yüzyıla merhaba demiş oldu.1
Black Stocking ilk maçını Kadıköylü Rumlar’ın takımı ile yaptı. Maç bugünkü Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın bulunduğu yerde o günkü ismi ile Papazın Çayırı’nda yapıldı. Türk takımı yeni kurulmuştu. Rumlar ise daha deneyimli idi. Bu nedenle maç Türkler’in 5-1 mağlubiyeti ile sona erdi. Bu arada zaptiyeler maçın sonlarına doğru Black Stocking’in Türk takımı olduğunu anladıklarından sahayı basarak oyuncuları tutuklamaya başladılar. Kaçanlar kurtuldu, yakalananlar ise doğruca karakola götürüldüler. Zaptiye amiri, adliyeye gönderilmek üzere hazırladığı tutanakta suçun içeriğini “Karşılıklı kaleler kurup Rumlarla aynı elbiseyi giyerek top oynamak” ifadeleri ile açıklamıştı. Sonuçta yakalanan futbolcuların hepsi sürgüne gönderildi. Black Stocking’in kurulmasına önayak olan ve takımın kaptanlığını yapan Fuat Hüsnü Bey’in ruhundaki futbol aşkı sönmemişti. Ne yapıp edip zaptiyelere yakalanmadan futbol oynamanın bir yolunu buldu. İngilizce’yi çok iyi biliyordu. “Bobby” takma adı ile bir İngiliz takımına girdi ve uzun süre oynayarak takımının yıldız futbolcuları arasına katıldı. Çok geçmeden futbol yasağı yavaş yavaş gevşemeye başladı ve nihayet II. Meşrutiyet’in ilanından sonra da tamamen kalktı.