Huzurlu bir Oruç Ayının akabinde, bir Ramazan Bayramına daha eriştik Elhamdülillah! Şanı Yüce Allah; Derindunyalı kardeşlerimizin, ülkedaşlarımızın ve İslam Âleminin Bayramı Mübarek olsun. Ve Yüce Rahman, her günümüzü bayram eylesin İnşallah!
***
Bu yazının birinci cümlesini kurarken, içimizin yandığını söylemeliyiz! “Maalesef! Vatandaş; soğan-patates derdine düşmüşken; Türkiye Siyasetinin derununda, 3. Dünya Savaşı ve 3. Binyılın Kıyamet Savaşı, en sıcak ve bıçak sırtı günlerini yaşamakta.” İçinde bulunduğumuz zamansal dilimde; “Binyılcılar ve Yüzyılcılar Savaşı”nda gelinen son noktada “Sıcak Muharebe Meydanı”nın İstanbul hatta “Sultanahmet-Ayasofya Meydanı” olduğu anlaşılıyor. Yani Venezuella’yı atlayarak söylemek gerekirse Keşmir, Zelanda, Notre-Dame ve Sri Lanka kapışmasının son durağı İstanbul ya da son günlerde üzerine basıldığı haliyle İslambol-Konstantinopolis karşıtlığı… Bu karşıtlık Antisinerjisini doğurmuş durumda… Çünkü 31 Mart Seçimleri; Binyılcı Akıl’a, bu fırsatı, hem de altın tepsi içerisinde vermiş durumda.
Bir makalemizde; “Tarihi Binyılcılık”ın, Amerikan Neo-Con Küreselizm’i ve Avrupa Şövalyizm’i olarak;, malum “İki Yahudi”den kaynaklanan, iki merkez halinde hareket ettiğini söylemiştik. Hatta bunların; kendi aralarında, ciddi bir rekabet de söz konusuydu. Lakin 2018 Yılındaki “Londra, Berlin ve İstanbul Masalar Serisi”nin sonunda Bavyera’nın, Yüzyılcılar yerine Binyılcıları tercih etmesiyle birlikte “Paris-Münih Ortaklığı, Yerküre üleşiminde rekabet yaşamakta olan “İki Binyılcılık”ı, aynı gayede birleştirmiş görünüyor. Sarıyelekliler Hareketiyle umduğu Britanya hamlesini gerçekleştiremeyen “Avrupalı Binyılcılık, Küresel Amerikanizm”le yaptığı Yeni Koalisyonla Londra’yı, yüzeysel olarak düşük profilli, derinliklerde ise yoğun bir sıcak savaşın içine çekmiş durumda.
Mevzubahis sıcak savaşın, geniş zamana yayılan Venezuella kapışmasının arkasından; ilk münferit muharebe alanı, Yeni Zelanda olmuştu. Avrupa ve Amerikan Binyılcılarının, bu yüzyıla matuf yaptıkları, sonuç odaklı ilk ortak operasyonu diyebileceğimiz Yeni Zelanda, Christchurch, Noor/Nur Cami Saldırısının, saha çalışmasını ve zemin hazırlığını, Amerikan Küreselcilerinin kotardığı belliydi. Buna karşın; tetikçi olarak ise Avrupa Neo Nazist Kültünden beslendiği kati bir katilin kullanıldığı anlaşılmış durumda. Beyaz Irkın üstünlüğüne inanan Alternatif Sağ/Faşist Hareketin izlerini de taşıyan Christchurch Saldırısının faili; aslında, Avustralya vatandaşı Brenton Tarrant… Onun başlattığı, “Yeni Savaş Modeli”nde İslami Teröristler yerine, “Hıristiyani Teröristler”in ikame edildiğini gözlemlemek mümkün.
Tarihi Binyılcılık’ın kök hücresi diyebileceğimiz Tapınakçıların, Fransa’da Neo İhtilal mantığıyla ortaya çıkışının amacı, Yeni Dönemin belirleyici Paradigmasını oluşturmakta denilebilir. Buna göre; bin yıl önceki, Haçlı Seferlerinin yarım kalmış intikamını da kabzasında barındıran Tapınak Kılıcı; Türk Müslümanlarını ve İstanbul’u/İslambol’u hedef seçmiş durumda. İşte, bu anlayış; şimdilerde Avrupa Binyılcılarının, temel amacı olmuş durumda. Tıpkı; Made in Amerikan silahını kullanan Avusturyalı Tetikçi Tarrant’ın, Ortaçağ Avrupa’sının Siyasi meselelerine aşinalığı hatta hastalıklı aşkı gibi…
Her şey; Türkiye’yi iki kere ziyaret etmiş olan Zelanda Saldırganı Tarrant’ın Manifestosu’na uygun ilerlemekte. 31 Mart Seçimlerinin, söz konusu Tapınakçı hedefine dönük olarak, taammüden ifsat edildiğinden Tarrant’ın, haberdar olduğunu tahmin etmek güç değil. Avrupalı Binyılcılar açısından; Yeni Zelanda ile başlayan, kanlı yolculuğun son münferit durağının İstanbul olacağı, Tarrant Olayından beri ortadaymış/ortada şimdi. Kıyametin Tek Atlısının, son durağındayız. Bundan sonrasında, “Apokalipso Atlılar”ın ayak sesleri ve bağlı olarak “Kümülatif Eylemler”i beklemek mümkün. Bu nedenle “Ayasofya’nın Minarelerinin yıkılması gerektiği”nden söz eden ve Türklerin, Üsküdar’ın karşısına yani Avrupa Yakasına geçemeyeceklerini söyleyen, Zelanda Katilinin Manifestosu; aslında, olacakların yol haritası gibi duruyor. Hem İstanbul ve sonrası açısından; hem Sri Lanka ve devamı anlamında… Bu nedenle bahis mevzuu Manifestonun, yeniden incelenmesi ve satır aralarının, iyi okunması lazım.
İnatla müze olarak tutulmaya devam eden Ayasofya, bir “Yeni Nesil Derin Kriptoculuk”un sembolü haline getirilmek isteniyor gibi… Son birkaç yıl içerisinde, Kırımçaklar ve Pakratuniler, “Yeni 21. Yy. Türkiye”sinin “Derin Azınlık”ı olarak işaretlenmişti. Bu itibarla üzerlerine yatırım yapıldı. Amerikanist Binyılcılık, Kırımçak; Avrupalı Frankfurt Federalleri ve Bavyeracı Binyılcılık ise Pakratuni atına oynamaktaydı. Erdoğan; Fetöcülük’le birlikte, Kırımçak atını da Siyaseten, trenden atarak hükümsüz kıldı. Bu süreç içerisinde yaşanan Seçimlerde; söz konusu edilen Derin unsur, Pakratuni Kriptolarıydı. Malum; onların, sızıntı ve Siyasi iştigal alanı muhalefetti. Bu nedenle izaleleri ancak Seçimler üzerinden yapılmak durumundaydı. Bu nedenle Erdoğan’ı epey zorladı. Ama ülkeye hâkim olmaları da imkânsız değildi; bu yüzden, her seçimde nal topladılar.
“İki Siyasi Zemin” kurma çalışmaları yapagelen “Antitürk Merkezler”inin; gerek “Trenden atılma” ve gerekse “Sandığa gömülme” şeklinde kendisini gösteren “Kırımçak ve Pakratuni Fiyaskosu” bir Yeni Etnik Azınlığın belirlenmesinin yolunu açmış durumda dedik ya… İşte, o Yeni Kriptolar Pontuslular gibi görünüyor… Anladığımız o ki… Daha önce bir anlam ifade etmeyen; sadece bir Yunan karalaması olan bu resim, Bavyera’nın Binyılcılaşmasıyla ortaya çıktı ve kıymete bindi. Dendiği gibi; daha önceki “Pakratuni Azınlıkla Derin Türkiye” girişiminde hezimete uğrayan Bavyera, şimdilerde Eski Düşüncesini, Yeni Projesi üzerinden güncellemenin peşinde. Güncelleme işi, Binyılcılarla birlikte gerçekleştirilmenin eşiğini zorlamakta. Yani Bavyera, sonunda yağlı kapıyı bulmuş görünüyor. Paranın Hanedanları bağlamında en Yağlı Kapı olan Binyılcı Akıl ise “Son Bavyera Projesini, Avrupa Yakası ve ondan ötesindeki Trakya Bölgesiyle sınırlı tutmayacağını; Etnik Kardeş Operasyonunun da Anadolu üzerinden hayata geçirilmesini, plana dâhil etmiş görünüyor. Mevzubahis formata, en uygun adayın, CHP/Millet İttifakı İBB adayı olduğu anlaşılmış durumda. Yani söz konusu, “Çok Bağlantılı” olduğu anlaşılan adayın, her iki merkez, her iki yaka ve her iki plan için de en kullanışlı at olduğu anlaşılıyor yani her şeye teşne…
Hatırlanacağı gibi 7 Haziran Seçimlerinde, Alevi ve Sünni Pakratuni Kriptoları üzerinden, “2 Siyasi Kutup” bina etme çalışması yapan ve bunda kısmi başarı sağlayan Bavyera’nın bu planı, 7 Haziran’ın sonunda çıkan manzaraya istinaden, zamanın Başbakanı A. Davutoğlu’nun ısrarına rağmen, Bahçeli ve Erdoğan tarafından kırılmıştı. Bu istikamette; 1 Kasım Seçimlerinde de çöpe gönderildiği hatırımızda. Zaten; Bahçeli’nin, Cumhur İttifakına giden yolculuk ve sonrasında ulaştığı “İstanbul’a Mitil Atma” parselin 7 Haziran-1 Kasım aralığındaki manzara başlangıç oldu diyebiliriz. MHP Liderinin, bahis mevzuu, iki seçim aralığında gördüğü “Beka Sorunu”ydu. O dilimde yaşananları, sorun yapan gerekçe ise tarafımızdan; “Bavyera’nın Türkiye Hırsı” ve “Tarihi Östpolitisch” veya “Cermen Avrasya’sı” olarak işaretlenmişti. O gerçeklik, Modifiye edilerek; Türkiye’ye, “Pontuslular” üzerinden aynı kaderi yaşatmaya çalışıyor şimdilerde. Doyumsuz hırsını ve Tarihi hedefini, “Yeni Avrupa Binyılcılığı”na kiraya veren “Münih-Paris Kumpanyası,” 31 Mart Kumpasıyla elde ettiği kısmi İstanbul başarısını, 23 Haziran Seçimleriyle tamamlamayı hedeflemiş durumda. Amma… “31 Mart-23 Haziran Seçimleri” tarihteki “7 Haziran-1 Kasım Seçimleri” örneğini tekerrür ettirecek gibi görünüyor. Yani Frankfurt’ta mukim Avrupa Küreselciliği ve Paris Şövalyeciliğiyle güçlendirilmiş, “Neo Binyılcı Bavyera,” bir kez daha yenilecek inşallah!
Yukarıdaki Siyasi Manzara çizimiyle varmak istediğiniz yer, şöyle tarif edilebilir. “Amerikan Binyılcı Aklı”nın eli, kolu olan “Pentagon Küreselizm’i” aracılığıyla Kuzey Suriye üzerinde bina edilen “Korsan Alanı”ndan hareketle Mekke/Medine ile İstanbul’u hedef tahtasına koyan anlayışa destek olmak üzere; içerisinde Frankfurt’un bulunduğu “Münih-Paris Binyıl Ortaklığı” ile oluşan “Avrupa Binyılcılık’ı” 2019 Mahalli Seçimler aracılığıyla doğrudan İstanbul’a saldırdığına şahit olduk. Böylece Boğazı’nın Anadolu Yakası karşısında yer alan, Trakya ölçeğinde genişletilmiş olan “Neo Avrupa Yakası”nın katılımıyla oluşturulacak olan “Total Avrupa Şövalyeliği” hedefinin güneyi tamamlanmış olacak. Yani Yeni Zelanda Terörizmiyle kurulan “İki Binyılcı Ortaklığı” ile düğmesine basılan, “Neo Binyılcı Küreselizm”i, “Tarihi Binyılcılığın Dünya Haritası”nın kuzey temeli yaptığı, “Merkez Ülke Türkiye” coğrafyasını ikiye ayrılacak. Yani coğrafya; Trakya ve Anadolu yakaları üzerinden, iki ayrı idareye bölünme vakti gelmiş görünüyor. İşaretini öyle!
Söz konusu bölünmenin sonunda oluşacak Avrupa’ya dâhil olan, “Batı İstanbul” merkezli “Trakya’nın Derin Zemini”ne yerleştirilecek Azınlığın, Fener Rum Patrikhanesi etrafında şekillendiğini tahmin edebiliyoruz. Burada; söz konusu “Derin Megalo İdeal”e “Ayasofya Pontusçuluğu” diyelim. Keza… “Doğu İstanbul”da yani Anadolu Yakasında oluşturulacak Merkez odaklı Amerikan Binyılcılığın kotaracağı, “Anadolu Küresel Bölgesi”nde ise Doğu Karadeniz tıynetli “Sümela Pontusçuluğu” diyebileceğimiz bir başka Megalo İdea”dan ve zemine yerleştirilecek olan “Derin Kommenos Azınlık”tan söz edebiliriz. Ortalıkta dönüp dolaşan Siyasi karmaşan bu anlaşılıyor.
Hülasa… Daha önce “iki Yahudi” üzerinde ayrışan “Dünya Küreselcilik”i; şimdilerde “İki Pontusçuluk” üzerinde birleşmiş ve hedeflerini örtüştürmüş görünüyor. İşte bu nedenle Büyük Türkiye; “Mitili İstanbul’a atan Bahçeli ve Erdoğan” aracılığıyla “Bizans Pontusçuluğu” ve bağlamında “Avrupa Küreselizm’i”ne; “PKK Hakurk Kampı”na dalan, TSK aracılığıyla da “Trabzon Kommenos Pontusçuluğu”nu kutsayan “Amerikan Küreselizm”ine karşı iki koldan harekete geçmiş durumda. İşte, bu nedenle İstanbul’un alınacağına güvenimiz var ve bu sebeple alınması şart! Ankara; “23 Haziran İstanbul Zaferi” ardından; “Kuzey Suriye ve Fırat’ın Doğusu Zaferi”ni beraberinde getirecek olan Türkiye’ye doğru ilerliyor.
Bu durum; “Yüzyıl Kraliçesi”ni iki bakımdan sevindiriyor: Bir… Sarıyelekliler Hareketi ile ateş çemberine sıkıştırılan; Yeni Zelanda ve Sri Lanka üzerinden dünyadaki etkinliği kırılmaya çalışılan Kraliçe; “Binyıl Belası”nı güney ve kuzey cihetinden preslenen Türkiye’nin üzerine silkmiş durumda… Yani şimdilik, Britanya Adası rahat ve bu yüzden, Kraliçe mutlu… İki: Daha önce, “1. Ari Plan”ıyla yıkılan, “Londra Yuvarlak Masa”sını “2. Ari Plan”ıyla kurmaya hazırlanan Kraliçe, ikinci kez mutlu. Zira İstanbul bağlamında yaşananlar; Ankara ve Londra’yı birbirine yaklaştırmakta. Bu yakınlaşma hasebiyle İstanbul’a, mitili atan sadece Bahçeli ve Erdoğan değil; İngiltere’nin mitili de İstanbul’da şu an… Yabana atmamak lazım! Bu argüman, 23 Haziran Seçimin galibini belirlemekte, önemli bir ipucu veriyor bize: Yani Binali Yıldırım’ın şansı, hızlı bir şekilde artmakta. Haydi, Allah rast getire!
Dönelim… Eğer, 23 Haziran Sonuçları, “Milli Mitili Atanlar”ın aleyhine sonuçlanırsa bu sefer de Dünyanın Başkentine, Avrupa Binyılcıları atacaklar, kendi mitillerini. Tabii ki yanlarında, Amerikan Binyılcılığının Terörist Ortakları olduğu halde… Burada sözü edilen Amerikancı Terörist Ortaklar, Amerikancı FETÖ ve Amerikancı PYD anlayışının ta kendisi. Avrupa Binyılcılığının Terör Ortağı da aynı Frankfurtlu FETÖ ve Münihli PKK… Böylece her “İki Binyılcılığın Doğal Müttefiki” sayılan Teröristler ve M. İttifakı Siyasasının sırtına binmiş olan Küresel Akıl; İstanbul’u, bir “Kuluçka Merkezi” gibi değerlendirerek, amacı neyse o yolda yürüyecek demektir.
Yukarıda dendiği üzere, mesela; Küresel Marmara Devleti’nin şekillenmesinde önemli bir mevzi elde edilecek. Şekillenen Marmara Devleti; kendiliğinden Küresel Anadolu Devleti’ni gündeme getirecek kanaatindeyiz. Aynı gündem içinde; sıra, “Ayasofya’nın Minareleri”ni yıkmaya gelecek herhalde… Ya tersi olur ve Seçimi, Ak Parti+ MHP Ortaklığının Cumhur İttifakı adayı kazanırsa… Evvela, şunun altını çizelim: Türkiye, 31 Mart itibariyle bir 15 Temmuz saldırısına daha maruz kalmış durumda. İnşallah saldırı, 23 Haziran’da püskürtülmüş olacak. Ve böylece Türkiye, bütünlüğünü bir kez daha tescil ettirmiş olacak. Akabinde; kanaatimiz o ki Ayasofya’nın, tekrar Cami haline iade edilmesi, gündemin maddelerinden biri olacak. Cumhurbaşkanının, İstanbul adını İslambol olarak telaffuz ederek, Konstantinapol tarifini reddetmesi; yakın geleceğin önemli gelişmelere gebe olacağını gösteriyor. Hadi hayırlısı!
***
Ve her zaman olduğu gibi biz; yine, rutin Pinokyo konuşmaları yaptık da… İşin hakikatini, Aliym olan Allah biliyor!
Teşekkürler