Size Laleli Deli Osman Dede’nin öyküsünü anlatmak istiyorum. Anlatacağım olay XVII. yüzyılda geçmiştir. Osmanlı Devleti zaferler dönemini kapatmış duraklama ve gerileme sürecine girmişti.
Bir taraftan kapitülasyonlar, diğer taraftan kaybedilen topraklar, savaş masrafları ve batının baskısı devlet kurumlarında büyük bunalımlar doğurmuştu. Şehzadeler, saray kadınları, harem ağaları, seyfiye ve ulema sınıfının ileri gelenleri arasında kıran kırana bir iktidar mücadelesi yaşanıyordu. Herkes kendi yandaşlarının iktidara egemen olmasını istiyordu. İktidar mücadelesinin merkezinde ise Valide Mahpeyker Kösem Sultan bulunmaktaydı. Sık sık tekrarlanan saray darbeleri siyasal istikrarsızlığın yanı sıra otorite boşluğu da doğurmuştu.
Bir zamanların en güçlü askeri örgütü olan Yeniçeri Ocağı bozulmuş ve zorbaların eline geçmişti. Kanunları hiçe sayan zorbalar, tüm esnaf örgütlerini ele geçirdikleri gibi kendi aralarında anlaşarak İstanbul’u çeşitli racon bölgelerine ayırmışlardı. Halk can, mal ve ırz güvenliğini bu zorbalara haraç vermekle koruyabiliyordu.
Her hükümdar değişiminde kapıkullarına cülus adı verilen yüklü bir ikramiye verildiği için, saray darbeleri ocaklının işine yarıyordu. Bu nedenle saraydaki muhaliflerle birleşerek darbeyi gerçekleştiriyorlardı. Muhalefet iktidarı, ocaklı ise ikramiyeyi alıyordu. Sonuçta taraflar istediklerine kavuşurken olan halka oluyordu. Üretim tüketim dengesi bozulmuş, fiyatlar yükselmiş, elzem ihtiyaç malzemeleri karaborsaya düşmüştü. Hukuk ise yozlaşmış, iç güvenlik sistemi tamamen çökmüştü. Halk demir yumruklu bir kurtarıcı beklentisi içinde idi. Mevcut ortam çok geçmeden beklenen kurtarıcıyı doğurdu.
IV. Murat, tahta geçince saray entrikalarının kaynağı olan validesi Kösem Sultan’ı hapsettirirken sarayda uygunsuz işlere karışanların hepsini de idam ettirdi. Çok sert yasalar koyup içki içmeyi ve tütün içmeyi, gece sokağa çıkmayı yasakladı. Kendisi de sık sık kılık değiştirerek halk arasına karışır, uygunsuz hareket edenleri bizzat cezalandırırdı.
IV. Murat yasalardan hiç ödün vermedi. Ülkede güvenliği sağlamak için gereğinde kurunun yanında yaşı da yakarak birçok insan öldürdü. Fakat İstanbul’da düzeni sağlamayı da başardı. Padişah, yasaların uygulanmasında öylesine ödünsüz ve acımasız davrandı ki Murat adı korku ile özdeşleşir oldu. Sultan bir gün öğleden sonra kılık değiştirerek İstanbul’u teftişe çıkmıştı. O teftişini sürdüredursun, biz gelelim Laleli Dede’ye.
Laleli Dede, bugünkü Tayyare Apartmanı karşısında bulunan yaşlı bir çınar ağacının kovuğunda çıplak olarak kırk küsur yıl yaşamış bir insandı. Yaz-kış üzerine hiçbir şey giymeden anadan doğma dolaşırdı. Yörede oturanlar ve esnaf onun bu haline alışmıştı. Halkın yardımı ile yaşamını sürdüren Dede, giysi dışında her türlü bağışı kabul ediyordu.
Teftişini tamamlayan IV. Murat Laleli’den geçiyordu. Bu çok normal bir şeydi. Halk kendisini tanımazdı. Her gün yüzlerce insan buradan gelip geçerdi. Murat, Dede’nin yaşadığı ağacın önünden geçerken o zamana kadar hiç konuşmayan Dede, birdenbire bağırarak “Hey, Murat!” dedi. Dedenin bağırmasını duyan esnaf gayr-i ihtiyari ürkmüştü. Onlara göre Murat, ölümün adıydı, rüyalarında görseler hayra yormazlardı. Dede’nin Murat dediği adam ise pehlivan yapılı ve sert bakışlı yağız bir gençti, alışılmış tiplere pek de benzemiyordu. Bu genç, kılık değiştirmiş padişah olabilirdi.
Murat, kendisine ismi ile seslenen bu çılgın adama dik dik bakarken tekrar sesini yükselten Dede “Murat, dul ananı bana ver ve sen de kurtul millet de!” demesin mi?
Ortalık bir anda ıssızlaştı. Her tarafı bir ölüm sessizliği kapladı. Esnaf bu garip yolcunun Sultan Murat olduğunu anlamıştı. Sultan ise hiç konuşmadan sarayına döndü. O günden sonra halk, cellâtların gelip dedeyi götürmelerini bekledi durdu. Fakat hiçbir şey olmadı. Murat sarayına dönünce hastalandı ve bir süre sonra da öldü.