Ana Sayfa Blog

Değerlendirmelerimize Canlı Yayınlarla Devam Ediyoruz

0

Derindunya YouTube kanalında haftalık gündem değerlendirmelerini artık canlı yayınlarla sizlerle paylaşıyoruz: https://m.youtube.com/channel/UCCKMFqJ1FRWsDiVYT-CCU_Q

23 HAZİRAN : Bir Seçim Analizi

Malum, dün seçim oldu. Eğer okumuşsasnız; Seçimlerden önce, kaleme aldığımız “Tandoğan Planı” yazımızda bir tez ortya atmıştık. Bugün itibariyle yazının dogruluğu yolunda yaklaşık bir bir sonunuca ulaşılmış oldu. Bu minvalde, şunu söyleyelim kısaca… Ülkede, “YENİ DEVLET”miz duruma hakim… Bugünden itibaren, T. Planının devamı olarak, sıradaki Türkiye İttifakına geçilecek ya da kaldığı yeren devam edecek.

Malum, dün seçim oldu. Eğer okumuşsasnız; Seçimlerden önce, kaleme aldığımız “Tandoğan Planı” yazımızda bir tez ortya atmıştık. Bugün itibariyle yazının dogruluğu yolunda yaklaşık bir bir sonunuca ulaşılmış oldu. Bu minvalde, şunu söyleyelim kısaca… Ülkede, “YENİ DEVLET”miz duruma hakim… Bugünden itibaren, T. Planının devamı olarak, sıradaki Türkiye İttifakına geçilecek ya da kaldığı yeren devam edecek. Dünyada…

Dünyada ise Windsor Kraliçe’sinin Britanik Hanedanlar Blokları/Kutupları” (Windsor-Stuart+Tudor) Planı yürürlükte, işliyor.  Dördüncü Blok/Kutup olarak, BİNYILCILAR Seylan adasını üs seçti ve Hindistan’a giriş yaptı. Bu giriş nedeniyle Hind kıtası, Binyılcılaşmakta. Yeni konseptiyle Akdeniz’e gemi indirdi, bandıra sallamakta. Buna karşılık olarak; Kraliçe de Eski Köyü Honkong’a geri döndü ve Çin’e bi rbaşka planla giriş yaptı. Önumuzdeki dilimde Hint-Çin sınırı  ıınabilir.. Böylece Doğu Akdeniz soğuyacak demektir. Bu durum, Türkiye’ ve kibölgedeki gerginliği gevsetecek demektir. Bağlı olarak; “Seçimin ateşi söner ve Türkiye İttifakına kaldığı yerden devam edilir.” diyebiliriz. Bu arada, Erdoğan’ın; Binali Operasyonunun sonunu getirmek üzere harekete geçecek gibi durduğunu da ekleyelim. Yani Ak Parti siyasetinde; Fetöcü ve Fetöcümsü “Calvenist Şımarıklar” operasyon kapsamında… En “Yeni AK Parti”nin veya “Cumhur Ak Parti”sinin temellerinin atılacağını düşünmekteyiz. Bu Operasyondan B:Albayrak ve ekibi de nasibini alacak gibi… “Daha sonra Erdoğan eliyle Devlet, karşı bloku T.İttifakında buluşturma eylemine geçecek gibi. Mansur Yavaş isminin, o cihette önem kazandığını hissediyoruz. Bu konu Cumhur İttifakı” bağlamında, muhtemel öfkeleri yatıştırmalarda dikakate alınacak diye düşünmekteyiz. İmamoğlu, kazandığı istanbulla sınırlı, kısa bir istikbal ikbaline başlamış durumda. Oluşan “Güdük İmamoğlu İstikbali” Yavaş’ın istikbalini bolarttı ve uzattı. Yani 2023 için M:Yavaş ismi üzerinde Erdoğan ve Bahçeli mutabakatına Kılıçdaroğlunun da dahil olacağı “3’lü Konsensüs” T.İttifakının da bir tuğlası olarak döküm aşamasında…

***

Dönelim Dünya parseline,alemde oln bitenler… Daha önce dediğimiz üzere, Kraliçe-Erdoğan ahbaplığı, T.Planı ışığında gerçekleşen Seçimle birlikte bir üst seviyeye çıktı. İngiltere de Yeni Başbakan olarak, Boris Jonson’un gösterilmesi; -kazanamasa bile- Türk Kökenli oluşu nedeniyle Ankara’ya verilen bir hediye olarak algınacaktır/algılanmakta… Bu arada; Venezuella’nın durulduğu bir döneme girildi. Bu durumda, Türkiye’nin/Erdoğan’ın rolü büyük! Bu yüzden, Maduru, “Yeni Venezuella”nın şekillenmesi Masasında Türkiye’ye sandalye ayrılmasını şart koşmakta. Çünkü kanaatimizce, Sefaradlar tarafını seçti…. Ve yol arkadaşlığında, Türkiye dedi. Bu tercih, Türkiye için bir üst kat/katman anlamına gelmekte… Böylece… Hem Windsor İngiliz-Türk Siyasi yoldaşlığını kalıcı hale getirir/getirdi ve böylece D.Akdeniz soğumaya yüz tuttu/tutacak; hem de Binyılcılaşan Yunanistan hamlesini önemsiz kılma noktasında önemli bir adım oldu/olacak ve bu bağlamda, Kıbrıs’ta yeni bir tez yolda: Türk-İngiliz tezi… Yeni tezin, ayrıntılarını zamanla göreceğiz ama şimdilik şunu söyleyeyim; Rum Kesimininin güneyinde yer alan Agrotour İngiliz Askeri üssü, sadece üs olmakta çıktı, Kıbrıs Siyasi haritasında üçüncü bölge mahiyeti kazandı/kazanacak… Bağlı olarak, yeniden şekilleneceğinin ayak seslerini duyduğumuz; Avrupa Birliği’nin kuzey yapılanmasında Kıbrıs, bir bütün olarak yerini ayırtmak zorunda. Tabii ki zorunda olan Kıbrıslı Türkler değil Rumlar olacak. Zira Güneylilerin Atina üzerinden Bavyera’ya bağlı zincirlerinden boşanmak acıtacak. Acıtsa da Ada çevresindeki enerji yatakları bağlamında kurulan “Binyıl Kumpası”nı kırmak için bu şart.

***

Türk Siyasal muhalefetini, “Devlet İmamesi”nin ardında tespih dizilişine geçirmek, Ak Parti’ye epey pahalıya patladı. Bu doğru… Lakin dememiz o değil; buna benzer şekilde “Millet Ekonomisi”ni de iki kere fukaralaştırdı. Şimdi bu zararın telafisi gerekmekte. Soru şu: Zarar, nasıl telafi edilecek? İşte böyle… Birkaç cümle yukarıda; “…Kanaatimizce, Sefaradlar tarafını seçti: Türkiye….” dedik ya… Oradan devam edelim… Ama öncelikle şu hususu belirtelim: T.Planını kurmak ve bu arada; BM, Kaşıkçı olayında, Bin Selman’ı suçlayan bir rapor yayınlamdı. Ondan önce, Erdoğan’ın, Bayram münasebetiyle Suud Kralı Selman’ı aradığını da söyleyelim. Bu iki gelişmeyi beraber okumak ve paraya bağlamak gerek. Kaşıkçı Olayı sırasında, yayınladığımız “Kripto Arap Hanedanları” çalışmamızda, sözkonusu ailelerin, genetic olarak, Sefaradlı olma ihtimalini yazmıştık. Ama ABD Binyılcıları eliyle bir ihtimal soyları soplarıyla ve tabi istikballerini karartmakla tehdit edilerek, yularları götürülüp yanlış kazığa yani Aşkenaz-Siyonist siyasete bağlanmıştı. Kanaatimizce Türkiye, Suudların ipini yanlış kazıktan çözme hamlesinde… Bu hamleyle Suudlular, gerçek kökleriyle el sıkışacaklar: Sefaradlarla ve İsrail tahakkümü kırılacak ve Arap alemi eski Anti İsrailci Siyasetine rücu edecek ve bağlı olarak, Basra körfezi soğuyacak diye düşünüyoruz. Bu arada siyaset de “Türkiye ve Millet Ekonomisi”nde yitirilen kanı telafi edecek gibi ilerliyor. Buna bağlı olarak; hani vardı ya “Malta Kaçkını Boğziçi Kriptoları”nın öncüleri… Hesaplaşma onlardan başlayacak/başlamalı. Yani Türkiye ve Türkler Uyandı! Hesap verecek o kadar çok ihanet ehli Kripto var ki… Onlar için “Kabir Suali” dönemi başlıyor! Biz ise yine Oğuzlu ve Bozokluyuz ve Hanif Muhammedileriz! İlgiyle izleyeceğiz, bu millet, “Öztürklük” ve “Özmüslümcülük” sahtekarlığı satanların sonunu… İnşallah!

***

Kardeşlerimden hangisiydi şu soruyu soran? Çıkaramadım, kusurumuza bakmaz İnşallah! Demişti ki “23 Haziran’da neler olup bitti? İmamoğlu Devlet aklının bir ürünü ise deşifre mi oldu da Eşbaşkan olarak; yanına, Kaftancıoğlu gibi ‘Gayrımilli’ birni monte ettiler?” Bu soruya gelince.

Tandoğan Planı malum… Devlet, bu planla “20. Yüzyıl Askeri/Militarist Devlet”I bitiriyor ve bir “Sivil Devlet”in temellerini atıyor; bunun için de Siyasetin partilerini hizaya çekerek “Cumhurbaşkanı Sistemi”ni “matik”leştirimenin kaldırım taşlarını döşemekte demiştik ya… Yani bu düşünceyle Devlet, erdoğanın vekilliğiyle Türkiye İttifakına dahil olan Partileri, “Yeni 21. Yy. Türkiye Cumhuriyeti”nin paydaşları haline getiriyor demiştik ya… İşte, böylece mevcut partilerin konsensüsüyle imza sağlamlığına bağlayacağı Türk Magnakartası”yla Devlet, iki siyasi ittifak/iki Siyasi partinin tek patronu olmayı “garanti altına almakta. Yani bundan böyle Türk Siyasetinde; “İngiliz Ekolü, Alman Ekolü, Amerikan, Rus vs Ekolleri” devri sona eriyor ve sadece “Türk Ekolü” dönemini başlatıyor. Devletin, bunu da bundan sonraki dönemde “NÖTR DEVLET” duruşuyla sağlamayı düşündüğünü söyleyelim.

Bu bağlamda, Devlet “Cumhurbaşkanlığı Sisteminin Sistematiği”yle 21. yüzyılı “5+5” yıllık iki seçim dönemi paket zamanlarıyla 10’ar yıllık dilimler halinde ve peşpeşe partilere iktidar dönemi olarak  vermeyi garantiliyor. Siyasi cenahtan, buna verilen cevap, 19 Mayıs Samsun resminde verildi. Hatırlayın o fotoğrafı… Erdoğan’ın sol yanında Kılıçdaroğlu ve Perinçek… Sağ yanında da Bahçeli, Destici ve DP. Başkanı… İşte, 21.Yy’ın Siyasi fotosu… Bunun adı da Türkiye İttifakı… Bu ittifaktan iki siyasi küme veya parti çıkarılacak, bu iki siyaset, onar yıllık periyotlarla ülkede iktidar olacak… Sistematiğe başlama tarihi 2023 Seçimleri olarak bir milatı başlatmış olacak. Her kesimin, yüzyıl boyunca ne zaman iktidara geleceği belli… Resme dahil olmayan HDP ve İyi Parti’nin sistem dışı kaldığı da ayan beyan meydanda artık…

Onlar için tek yol, hizaya geçip diğer partiler içinde erimek; başka yol yok… En formel hesapla İyi Parti, Erdoğan’ın sağına; HDP de Erdoğanla el sıkışarak, resmin soluna geçmek durumunda/zorunda… Bu paylaşımda İyi Partinin zorluk çıkarması mümkün değil. Zorluk HDP’de… Devlet, kurguladığı yeni dönemde, HDP’ye yeniden dağ yolunu göstermek arzusunda değil. Çünkü “Dağı” kurutmaya kararlı hatta bugünlerde kuruttu/kurutacak… Bu nedenle HDP Dünyasınıın mutedil siyasete dönmesini sağlmak için resmi kontroldeki Öcalan’ı harekete geçirdi. Malum mektup… Mektubu basına sızdırarak bombayı patlattıran da resmiyetin kendisi. Şu an, “Kürdün Kafası” allak bullak durumda…. Dağ parçalandı ve Terör Baronları, birbirine düşmüş durumda; bundan sonrasını TSK değil kendileri halledecek zannediyoruz. Zaten MİT devrede ve uyuyan hücreler teayakkuzda… Bu süreçte, “Dağın Enkazı”ndan umudunu kesen HDP, kuzu kuzu, Erdoğan’ın sol yanında erimek zorunda/durumunda… Her zaman olduğunca zavallı Kürtler, bir kez daha kullanıldı ama Türkler merhametli… Sahtesini ve sahtekarını ayırarak, Kürt kardeşlerine sahip çıkacak. Yeri gelmişken ekleyelim… “Her zaman olduğunca kullanılanlar…” zümresinin en belirgin enstrümanının Ermeniler olduğu malum. Galiba onların da çok yakında, 20. Ve 21. Yy. Katastrofundaki figüranlıkları da sonlanacak… Yani yine iş başa düşecek! Bunun gibi… Bugünlerde, “Kronik Kullanılanlar”ın biri de Yunanyalılar… Bu sefer, onların ayranlığını kabartanlar, Binyılcılar… Rum Kesimini bekleyen sonu yukarıda izah ettik. Zaten, “Rum Kesimi ya da Kıbrıs”ın Atina’dan kopartılmasıyla Yunanlının iflahı kesilecek zira onlar için aşil topuğu Kıbrıs! Kıbrıs; Biyılcıların dolayısıyla Avrupa Binyılcıları (şimdilik Fransa, Bavyera, Malta ve İsviçre)nin de Akdeniz’deki Aşil topuğu hatta İsrailin de… Windsorlular, doğrudan doğruya “Topuk”u hedefe koydukları için bölge ateş sahası… Sahaya herkes benzin olarak Yunanistan’I dökmek arzusunda; garip bir şekilde onlar da benzin olmaya meftun. Lakin Kıbrıs’ta elleri dağlandığında, Hanyayı Konyayı anlayacaklar. Kıbrıs’tan sonar ilk terkedecekleri yerin “Ege Kayalıkları” olacağını söyleyelim. Galiba, o zaman da iş başa düşecek…

***

E.İmamoğlu’na gelince… Sonun başlangıcı, onun için İBB, son durak! Hani bu adam, 31 Mart Seçimlerinde, Erdoğan eliyle T:Planına dahil edilmişti ya… Ama “aralıkta “Devlet/in Adamı” olamayacağını gösterdi. Bu nedenle 23 Haziran Seçimlerinde kaybetmesi mukadderdi. Hatta onun yanında durup altına tuzak kuranlar da böyle istiyorlardı; kazanamasın da ortalık dümdüz olsun ve iblise gün doğsun diye… Çünkü İmamoğlu’nun kazanamaması durumunda T:Planı için ayakbağı/fitne odağı olacağı kaçınılmazdı. Bu yüzden T.Planı aklı düşünüdü ve delioğlanın eline “İBB Oyuncağı”nı Verdi. Fetö ve Tayfasının şeytanlığını bozdu.

Bununla birlikte, Seçim sonrası tıpkı Ak Parti de olacağı gibi CHP’de de bir “Tandoğan Formatlaması” operasyonu olacağı plan sahibininin koştuğu şartlardan biri. Bu itibarla Halk Partisinden atılacak safralar için bir “İltica Alanı” olarak, İBB’de bir boş alan/kızak alanı oluşturulmakta. Eşbaşkan Kaftancıoğlu şefliğinde… Aynı alanda, mevcut Kürt siyasetçiler de temerküz edilecek gbi görünüyor, Dağ yolunu kapatmak adına… Bu “İBB İltica Alanı”nın Mültecilerinin bir görevi de İstanbul Belediyesini, E:İmamoğlu’na dar etmek… Çünkü İmamoğlu, bilerek ya da bilmeyerek T.Planına aykırı hareket etti. Plan; “Dış Patronlar”la Ekol Siyasetinin alakasını koparmak ve “Tek Patron Mili Devlet”i bina etmek üzerine kuruluydu. Lakin İmamoğlu, bu arada; Almanya E.Cumhurbaşkanı, Çin B.Elçisiyle açıktan görüşmekten çekinmedi, gizli görüşmelerini bilmiyoruz. Bu görüşmeleri mimleyen sadece Devlet ve Erdoğan değil; CHP’ydi aynı zamanda… bu nedenle ikinci Seçimde CHP, Ekrem’i yalnız bıraktı. Seçimlere katkı, sadece Kılıçdaroğlu’nun dudak ucuyla verdiği destek mesajlarına bağlı kaldı. O da Kılıçdaroğlu’nun, İmamoğlu’na değil, kendi koltuğuna destekti. Zira İmamoğlu kazanamasaydı, ilk saldıracağı makam Kılıçdaroğlu’nun CHP Gn. Başkanlığıydı. Bunu saldırıyı başarsaydı ya da başaramasa da parti kursaydı; ikinci saldıracağı hedef, Erdoğan ve onun, Devlet adına kurduğu T.Planıydı. İlaveten… Parti kurması durumunda “Trenden İnenler”le koalisyon yaparak Sisteme ve Sistematik planına dinamit koyacağını da eklemiş olalım. Şimdi yani Seçim sonuçlarıyla tüm bu enstrümanlar, Ekrem’den alınmış oldu ve eline, “Bebe Çıngırağı” verildi. Yani T.Planı yolculuğu sürüyor ve takvim şaşması söz konusu değil.

Hülasa… Bu seçimin kaybedenleri: Binali Yıldırım, İyi Parti, HDP ve uzun vadede E.İmamoğlu… Ve tabii 5 yıllığına İstanbul Belediyesi ve İstanbullu…  İlaveten, Erdoğan’ın gözünden düşen AKP… En önemlisi de Batılı Siyasi Ekoller…

Seçimin kazananları ise… Devletin Tandoğan Planı ve bu plana uyacağını taahhüt eden 19 Mayıs Samsun fotoğrafı siyasetçileri… Bunların aralarında ilk defa D.Perinçek de var. Bu durumu, İngiltere’nin T.Planından haberdar olduşeklinde okuduk tabii ki Rusya’nın da… Ve asıl kazanan da 21. Yüzyıl Türkiyesi…

***

Bu arada, Sevgili Taha Ayhan diyor ki; “Peki, Erdoğan, istemedi mi seçim tekrarını? O kadar propaganda yaptı. Bu durumda seçimin kaybedeni bizzat kendisi olmuyor mu? Hem rezil oldu, hem ezildi hem de silindi…”

***

Silinen AKP! Erdoğan değil. Zaten, Seçim öncesinde uzun uzun yazdık bu konuyu. O bağlamda söylemiştik; Erdoğan’ın, temel isteğiydi böyle bir sonuç; sistematik oluşturmak adına muhalefete taviz vermek ve onları Sisteme ve Devlete inandırmak ve umutlandırmak..Bununla birlikte… Hem “Metal yorgunluğu”nu üzerinden atamayan/atmayan ve hem de partiyi yoran Kripto Fetöcüler ve diğer ayakbağı unsurlar için bilemediğimiz bir sebeple harekete geçme zorluğu vardı. O zorluk izale oldu böylece. Bu yüzden; şimdi tırpan zamanı… Ve Erdoğan, bu tırpanlama sırasında diyecek ki; “Suçun sahibi sizsiniz! Ben değil!” 

Dediğimiz gibi rezil olan ve ezilen AKP… Erdoğan’ın son hafta hamleleri, AKP ve Binali’yi bitirmeye yönelik T:Planı adımlarıydı. Elbette, Ak Partiye oy kaybettirdiğinin farkındaydı Erdoğan ve bunu bilinçli olarak yaptı. Tıpkı 31. Mart Seçimleri öncesinde Dolar Operasyonuna ve Zam hamlelerine mudahale etmeyerek kendi ayağına kurşun sıktığı gibi…

Bir de şu soru sorulmakta: “Peki Suriyeliler için planlanan nedir?”

Artık anlaşıldı ki ülke, alttan alta başlayan bir hareketlenmeyle artık Suriyelileri istememekte… Doğru ya da yanlış, o ayrı bir konu. Yanisonuç bu! Elbette; bunu, Devlet de onun doruktaki temsilcisi olan Erdoğan da farketmiş durumda. İlerleyen günlerde, istenmeyen sonuçların olmaması için “Fıratın Doğusu”na operasyon şart olmuş durumda. Böylece Devlet, oluşturulacak K.Suriye alanine, Göçmen Suriyelileri yerleştirmeyi düşünüyor kanaatimce. Doğu Fırat operasyonunun niçin şart olduğu, bu gerekçe üzerinden anlatılacak Batılılara… Tramp ve Kraliçe’ye… Böylece tek taşla iki kuş var hedefte…

***

Efendim… Malum, bir süre daha yollardayız. Bu yazıyı da bulduğumuz aralıkta ve İzmir’den yazdık. Önemine binaen… Biz yazdık da işin hakikatini Aliym olan Allah biliyor. Biz de ona teslimiz zaten. Allah’a Emanet! Bir not… Başlıktaki “Cihannüma” sözcüğü, seçimlere üç kala yapılan bir toplantının tertipleyicisi dernek olarak gündeme girdi. Toplantının başlığı; “94 Ruhuyla Eski Yoldaşlarla Buluşma”ydı. O toplantı münasebetiyle            Dünyamızın Aynası”na düşenler, bu makalenin bundan sonranın oluşmasında enstrüman oldu. Bu hususu bir zaman yine açarız İnşallah!

Son 15 Temmuz Saldırısı Bağlamında : ERDOĞAN’ın İSLAMBOL’u ve BAHÇELİ’nin MİTİLİ

1

Huzurlu bir Oruç Ayının akabinde, bir Ramazan Bayramına daha eriştik Elhamdülillah! Şanı Yüce Allah; Derindunyalı kardeşlerimizin, ülkedaşlarımızın ve İslam Âleminin Bayramı Mübarek olsun. Ve Yüce Rahman, her günümüzü bayram eylesin İnşallah!

***

Bu yazının birinci cümlesini kurarken, içimizin yandığını söylemeliyiz! “Maalesef! Vatandaş; soğan-patates derdine düşmüşken; Türkiye Siyasetinin derununda, 3. Dünya Savaşı ve 3. Binyılın Kıyamet Savaşı, en sıcak ve bıçak sırtı günlerini yaşamakta.” İçinde bulunduğumuz zamansal dilimde;  “Binyılcılar ve Yüzyılcılar Savaşı”nda gelinen son noktada “Sıcak Muharebe Meydanı”nın İstanbul hatta “Sultanahmet-Ayasofya Meydanı” olduğu anlaşılıyor. Yani Venezuella’yı atlayarak söylemek gerekirse Keşmir, Zelanda, Notre-Dame ve Sri Lanka kapışmasının son durağı İstanbul ya da son günlerde üzerine basıldığı haliyle İslambol-Konstantinopolis karşıtlığı… Bu karşıtlık Antisinerjisini doğurmuş durumda… Çünkü 31 Mart Seçimleri; Binyılcı Akıl’a, bu fırsatı, hem de altın tepsi içerisinde vermiş durumda.

Bir makalemizde;  “Tarihi Binyılcılık”ın, Amerikan Neo-Con Küreselizm’i ve Avrupa Şövalyizm’i olarak;, malum “İki Yahudi”den kaynaklanan, iki merkez halinde hareket ettiğini söylemiştik. Hatta bunların; kendi aralarında, ciddi bir rekabet de söz konusuydu. Lakin 2018 Yılındaki “Londra, Berlin ve İstanbul Masalar Serisi”nin sonunda Bavyera’nın, Yüzyılcılar yerine Binyılcıları tercih etmesiyle birlikte “Paris-Münih Ortaklığı, Yerküre üleşiminde rekabet yaşamakta olan  “İki Binyılcılık”ı, aynı gayede birleştirmiş görünüyor. Sarıyelekliler Hareketiyle umduğu Britanya hamlesini gerçekleştiremeyen “Avrupalı Binyılcılık,  Küresel Amerikanizm”le yaptığı Yeni Koalisyonla Londra’yı, yüzeysel olarak düşük profilli, derinliklerde ise yoğun bir sıcak savaşın içine çekmiş durumda.

Mevzubahis sıcak savaşın, geniş zamana yayılan Venezuella kapışmasının arkasından; ilk münferit muharebe alanı, Yeni Zelanda olmuştu. Avrupa ve Amerikan Binyılcılarının, bu yüzyıla matuf yaptıkları, sonuç odaklı ilk ortak operasyonu diyebileceğimiz Yeni Zelanda, Christchurch, Noor/Nur Cami Saldırısının, saha çalışmasını ve zemin hazırlığını, Amerikan Küreselcilerinin kotardığı belliydi. Buna karşın;  tetikçi olarak ise Avrupa Neo Nazist Kültünden beslendiği kati bir katilin kullanıldığı anlaşılmış durumda.  Beyaz Irkın üstünlüğüne inanan Alternatif Sağ/Faşist Hareketin izlerini de taşıyan Christchurch Saldırısının faili; aslında,  Avustralya vatandaşı Brenton Tarrant… Onun başlattığı, “Yeni Savaş Modeli”nde İslami Teröristler yerine, “Hıristiyani Teröristler”in ikame edildiğini gözlemlemek mümkün.

Tarihi Binyılcılık’ın kök hücresi diyebileceğimiz Tapınakçıların, Fransa’da Neo İhtilal mantığıyla ortaya çıkışının amacı, Yeni Dönemin belirleyici Paradigmasını oluşturmakta denilebilir. Buna göre; bin yıl önceki, Haçlı Seferlerinin yarım kalmış intikamını da kabzasında barındıran Tapınak Kılıcı; Türk Müslümanlarını ve İstanbul’u/İslambol’u hedef seçmiş durumda. İşte, bu anlayış; şimdilerde Avrupa Binyılcılarının, temel amacı olmuş durumda. Tıpkı; Made in Amerikan silahını kullanan Avusturyalı Tetikçi Tarrant’ın, Ortaçağ Avrupa’sının Siyasi meselelerine aşinalığı hatta hastalıklı aşkı gibi…

Her şey; Türkiye’yi iki kere ziyaret etmiş olan Zelanda Saldırganı Tarrant’ın Manifestosu’na uygun ilerlemekte. 31 Mart Seçimlerinin, söz konusu Tapınakçı hedefine dönük olarak, taammüden ifsat edildiğinden Tarrant’ın, haberdar olduğunu tahmin etmek güç değil. Avrupalı Binyılcılar açısından; Yeni Zelanda ile başlayan, kanlı yolculuğun son münferit durağının İstanbul olacağı, Tarrant Olayından beri ortadaymış/ortada şimdi. Kıyametin Tek Atlısının, son durağındayız. Bundan sonrasında, “Apokalipso Atlılar”ın ayak sesleri ve bağlı olarak “Kümülatif Eylemler”i beklemek mümkün. Bu nedenle “Ayasofya’nın Minarelerinin yıkılması gerektiği”nden söz eden ve Türklerin, Üsküdar’ın karşısına yani Avrupa Yakasına geçemeyeceklerini söyleyen, Zelanda Katilinin Manifestosu; aslında, olacakların yol haritası gibi duruyor. Hem İstanbul ve sonrası açısından; hem Sri Lanka ve devamı anlamında…  Bu nedenle bahis mevzuu Manifestonun, yeniden incelenmesi ve satır aralarının, iyi okunması lazım.

İnatla müze olarak tutulmaya devam eden Ayasofya, bir “Yeni Nesil Derin Kriptoculuk”un sembolü haline getirilmek isteniyor gibi… Son birkaç yıl içerisinde, Kırımçaklar ve Pakratuniler, “Yeni 21. Yy. Türkiye”sinin “Derin Azınlık”ı olarak işaretlenmişti. Bu itibarla üzerlerine yatırım yapıldı. Amerikanist Binyılcılık, Kırımçak;  Avrupalı Frankfurt Federalleri ve Bavyeracı Binyılcılık ise Pakratuni atına oynamaktaydı.  Erdoğan; Fetöcülük’le birlikte, Kırımçak atını da Siyaseten, trenden atarak hükümsüz kıldı. Bu süreç içerisinde yaşanan Seçimlerde; söz konusu edilen Derin unsur, Pakratuni Kriptolarıydı.  Malum; onların, sızıntı ve Siyasi iştigal alanı muhalefetti. Bu nedenle izaleleri ancak Seçimler üzerinden yapılmak durumundaydı. Bu nedenle Erdoğan’ı epey zorladı. Ama ülkeye hâkim olmaları da imkânsız değildi; bu yüzden, her seçimde nal topladılar. 

“İki Siyasi Zemin” kurma çalışmaları yapagelen “Antitürk Merkezler”inin; gerek “Trenden atılma” ve gerekse “Sandığa gömülme” şeklinde kendisini gösteren “Kırımçak ve Pakratuni Fiyaskosu” bir Yeni Etnik Azınlığın belirlenmesinin yolunu açmış durumda dedik ya… İşte, o Yeni Kriptolar Pontuslular gibi görünüyor… Anladığımız o ki… Daha önce bir anlam ifade etmeyen; sadece bir Yunan karalaması olan bu resim, Bavyera’nın Binyılcılaşmasıyla ortaya çıktı ve kıymete bindi. Dendiği gibi; daha önceki “Pakratuni Azınlıkla Derin Türkiye” girişiminde hezimete uğrayan Bavyera, şimdilerde Eski Düşüncesini, Yeni Projesi üzerinden güncellemenin peşinde. Güncelleme işi, Binyılcılarla birlikte gerçekleştirilmenin eşiğini zorlamakta. Yani Bavyera, sonunda yağlı kapıyı bulmuş görünüyor. Paranın Hanedanları bağlamında en Yağlı Kapı olan Binyılcı Akıl ise “Son Bavyera Projesini, Avrupa Yakası ve ondan ötesindeki Trakya Bölgesiyle sınırlı tutmayacağını; Etnik Kardeş Operasyonunun da Anadolu üzerinden hayata geçirilmesini, plana dâhil etmiş görünüyor. Mevzubahis formata, en uygun adayın, CHP/Millet İttifakı İBB adayı olduğu anlaşılmış durumda.  Yani söz konusu, “Çok Bağlantılı” olduğu anlaşılan adayın, her iki merkez, her iki yaka ve her iki plan için de en kullanışlı at olduğu anlaşılıyor yani her şeye teşne… 

Hatırlanacağı gibi 7 Haziran Seçimlerinde, Alevi ve Sünni Pakratuni Kriptoları üzerinden, “2 Siyasi Kutup” bina etme çalışması yapan ve bunda kısmi başarı sağlayan Bavyera’nın bu planı, 7 Haziran’ın sonunda çıkan manzaraya istinaden, zamanın Başbakanı A. Davutoğlu’nun ısrarına rağmen, Bahçeli ve Erdoğan tarafından kırılmıştı. Bu istikamette; 1 Kasım Seçimlerinde de çöpe gönderildiği hatırımızda. Zaten; Bahçeli’nin, Cumhur İttifakına giden yolculuk ve sonrasında ulaştığı “İstanbul’a Mitil Atma” parselin 7 Haziran-1 Kasım aralığındaki manzara başlangıç oldu diyebiliriz. MHP Liderinin, bahis mevzuu, iki seçim aralığında gördüğü “Beka Sorunu”ydu. O dilimde yaşananları, sorun yapan gerekçe ise tarafımızdan;  “Bavyera’nın Türkiye Hırsı” ve “Tarihi Östpolitisch” veya “Cermen Avrasya’sı” olarak işaretlenmişti. O gerçeklik, Modifiye edilerek; Türkiye’ye, “Pontuslular” üzerinden aynı kaderi yaşatmaya çalışıyor şimdilerde. Doyumsuz hırsını ve Tarihi hedefini, “Yeni Avrupa Binyılcılığı”na kiraya veren “Münih-Paris Kumpanyası,” 31 Mart Kumpasıyla elde ettiği kısmi İstanbul başarısını, 23 Haziran Seçimleriyle tamamlamayı hedeflemiş durumda. Amma… “31 Mart-23 Haziran Seçimleri”  tarihteki “7 Haziran-1 Kasım Seçimleri” örneğini tekerrür ettirecek gibi görünüyor. Yani Frankfurt’ta mukim Avrupa Küreselciliği ve Paris Şövalyeciliğiyle güçlendirilmiş, “Neo Binyılcı Bavyera,” bir kez daha yenilecek inşallah!

Yukarıdaki Siyasi Manzara çizimiyle varmak istediğiniz yer, şöyle tarif edilebilir.  “Amerikan Binyılcı Aklı”nın eli, kolu olan “Pentagon Küreselizm’i” aracılığıyla Kuzey Suriye üzerinde bina edilen “Korsan Alanı”ndan hareketle Mekke/Medine ile İstanbul’u hedef tahtasına koyan anlayışa destek olmak üzere; içerisinde Frankfurt’un bulunduğu “Münih-Paris Binyıl Ortaklığı” ile oluşan “Avrupa Binyılcılık’ı” 2019 Mahalli Seçimler aracılığıyla doğrudan İstanbul’a saldırdığına şahit olduk. Böylece Boğazı’nın Anadolu Yakası karşısında yer alan, Trakya ölçeğinde genişletilmiş olan “Neo Avrupa Yakası”nın katılımıyla oluşturulacak olan “Total Avrupa Şövalyeliği” hedefinin güneyi tamamlanmış olacak. Yani Yeni Zelanda Terörizmiyle kurulan “İki Binyılcı Ortaklığı” ile düğmesine basılan, “Neo Binyılcı Küreselizm”i,  “Tarihi Binyılcılığın Dünya Haritası”nın kuzey temeli yaptığı, “Merkez Ülke Türkiye” coğrafyasını ikiye ayrılacak. Yani coğrafya; Trakya ve Anadolu yakaları üzerinden, iki ayrı idareye bölünme vakti gelmiş görünüyor. İşaretini öyle!

Söz konusu bölünmenin sonunda oluşacak Avrupa’ya dâhil olan, “Batı İstanbul” merkezli “Trakya’nın Derin Zemini”ne yerleştirilecek Azınlığın, Fener Rum Patrikhanesi etrafında şekillendiğini tahmin edebiliyoruz. Burada; söz konusu “Derin Megalo İdeal”e “Ayasofya Pontusçuluğu” diyelim. Keza… “Doğu İstanbul”da yani Anadolu Yakasında oluşturulacak Merkez odaklı Amerikan Binyılcılığın kotaracağı, “Anadolu Küresel Bölgesi”nde ise Doğu Karadeniz tıynetli “Sümela Pontusçuluğu” diyebileceğimiz bir başka Megalo İdea”dan ve zemine yerleştirilecek olan “Derin Kommenos Azınlık”tan söz edebiliriz. Ortalıkta dönüp dolaşan Siyasi karmaşan bu anlaşılıyor.

Hülasa… Daha önce “iki Yahudi” üzerinde ayrışan “Dünya Küreselcilik”i; şimdilerde “İki Pontusçuluk” üzerinde birleşmiş ve hedeflerini örtüştürmüş görünüyor.  İşte bu nedenle Büyük Türkiye; “Mitili İstanbul’a atan Bahçeli ve Erdoğan” aracılığıyla “Bizans Pontusçuluğu” ve bağlamında “Avrupa Küreselizm’i”ne;  “PKK Hakurk Kampı”na dalan, TSK aracılığıyla da “Trabzon Kommenos Pontusçuluğu”nu kutsayan “Amerikan Küreselizm”ine karşı iki koldan harekete geçmiş durumda. İşte, bu nedenle İstanbul’un alınacağına güvenimiz var ve bu sebeple alınması şart! Ankara; “23 Haziran İstanbul Zaferi” ardından; “Kuzey Suriye ve Fırat’ın Doğusu Zaferi”ni beraberinde getirecek olan Türkiye’ye doğru ilerliyor.

Bu durum; “Yüzyıl Kraliçesi”ni iki bakımdan sevindiriyor: Bir… Sarıyelekliler Hareketi ile ateş çemberine sıkıştırılan; Yeni Zelanda ve Sri Lanka üzerinden dünyadaki etkinliği kırılmaya çalışılan Kraliçe; “Binyıl Belası”nı güney ve kuzey cihetinden preslenen Türkiye’nin üzerine silkmiş durumda… Yani şimdilik, Britanya Adası rahat ve bu yüzden, Kraliçe mutlu… İki:  Daha önce, “1. Ari Plan”ıyla yıkılan, “Londra Yuvarlak Masa”sını “2. Ari Plan”ıyla kurmaya hazırlanan Kraliçe, ikinci kez mutlu. Zira İstanbul bağlamında yaşananlar; Ankara ve Londra’yı birbirine yaklaştırmakta. Bu yakınlaşma hasebiyle İstanbul’a, mitili atan sadece Bahçeli ve Erdoğan değil; İngiltere’nin mitili de İstanbul’da şu an… Yabana atmamak lazım! Bu argüman, 23 Haziran Seçimin galibini belirlemekte, önemli bir ipucu veriyor bize: Yani Binali Yıldırım’ın şansı, hızlı bir şekilde artmakta. Haydi, Allah rast getire! 

Dönelim…  Eğer, 23 Haziran Sonuçları, “Milli Mitili Atanlar”ın aleyhine sonuçlanırsa bu sefer de Dünyanın Başkentine, Avrupa Binyılcıları atacaklar, kendi mitillerini. Tabii ki yanlarında, Amerikan Binyılcılığının Terörist Ortakları olduğu halde… Burada sözü edilen Amerikancı Terörist Ortaklar, Amerikancı FETÖ ve Amerikancı PYD anlayışının ta kendisi. Avrupa Binyılcılığının Terör Ortağı da aynı Frankfurtlu FETÖ ve Münihli PKK… Böylece her “İki Binyılcılığın Doğal Müttefiki” sayılan Teröristler ve M. İttifakı Siyasasının sırtına binmiş olan Küresel Akıl; İstanbul’u, bir “Kuluçka Merkezi” gibi değerlendirerek, amacı neyse o yolda yürüyecek demektir.

Yukarıda dendiği üzere, mesela; Küresel Marmara Devleti’nin şekillenmesinde önemli bir mevzi elde edilecek. Şekillenen Marmara Devleti; kendiliğinden Küresel Anadolu Devleti’ni gündeme getirecek kanaatindeyiz. Aynı gündem içinde; sıra, “Ayasofya’nın Minareleri”ni yıkmaya gelecek herhalde… Ya tersi olur ve Seçimi, Ak Parti+ MHP Ortaklığının Cumhur İttifakı adayı kazanırsa… Evvela, şunun altını çizelim: Türkiye, 31 Mart itibariyle bir 15 Temmuz saldırısına daha maruz kalmış durumda. İnşallah saldırı, 23 Haziran’da püskürtülmüş olacak. Ve böylece Türkiye, bütünlüğünü bir kez daha tescil ettirmiş olacak. Akabinde; kanaatimiz o ki Ayasofya’nın, tekrar Cami haline iade edilmesi, gündemin maddelerinden biri olacak. Cumhurbaşkanının, İstanbul adını İslambol olarak telaffuz ederek, Konstantinapol tarifini reddetmesi; yakın geleceğin önemli gelişmelere gebe olacağını gösteriyor. Hadi hayırlısı!

***

Ve her zaman olduğu gibi biz; yine, rutin Pinokyo konuşmaları yaptık da…  İşin hakikatini, Aliym olan Allah biliyor!

Gözümüzden Kaçan Birkaç Husus ve… BİNYILCILAŞAN YUNANİSTAN, NİYE GÜNDEMDE?

2019’un Haziran başındayız… Derindünyanın Sevgili Kardeşlerinden Deniz İnan, gözümüzden kaçan birkaç hususu, bir mesaj mektubunda bize iletti. Diyor ki iletisinde Deniz: “Ahmet abi, en içten dileklerimle Ramazan Bayramını kutluyorum. “İnşallah; ülkemize, milletimize, bölgemize ve tüm dünyaya huzur, barış, kardeşlik getirmesi temennisiyle…” dedikten sonra… Yakınlarda yaşanan bir hadiseye üzüldüğümü belirterek başlamak istiyorum. Kastamonu’da; yeni mezun, ataması yapılmayan ya da yapılamayan öğretmen adayı kardeşimiz Kevser Abdulkadiroğlu’nun, Arife gecesi kendisini asarak intihar ettiği basına yansıdı. Her şeyden önce Allah affetsin ve rahmet eylesin! İnşallah; öğretmen açığı olan ülkemizde, doğru planlamalarla kendi öz değerlerimizle bu işleri yoluna koyarız. Milli Eğitim Bakanlığını çok iş düşüyor.” 

***

Devam ediyor Sevgili Deniz inan: “ABD’nin; Türk sınırına yakın, Yunanistan’ın Dedeağaç kenti limanına, Amerikan Donanmasına ait bir gemiyle 2000 asker ve 700 araç- ekipman sevk ettiği, medyaya yansıdı. Sevkiyatın, “Saber Guardian 2019 Tatbikatı”nda kullanılacağı ifade edildi. Fakat anlaşıldığı üzere, bununla kalınmamış; ABD, bölgeye yeni nesil radar sistemi kurmak için de harekete geçmiş durumda. Yani bir anlamda; Amerika, bölgeye yönelik uzun vade için hareket kabiliyetini planlamış oldu.”

*

İlginç bir gelişme; fakir,  birkaç laf etmeden geçmeyelim.Malum… Avrupa Birliği’nin bir parçası olan Yunanistan, Euro Birliği’ne dahil olması ve Milli Parası Drahmi’yİ öldürmesiye birlikte, kendi ayağına kurşun sıkmış oldu. bu resim; orta karar veya zayıf Avrupa Birliği Birliği ülkeleri için de geçerli bir tarif sayılabilir. Gerçi; “orta karar ve zayıf ülkeler” dedik ama… Fransa bile aynı “Euro-Operasyonu”yla sarsıldı. İtalya ise enkaz haline gelmiş durumda…  Buradan anlaşılıyor ki… “Amerika Birleşik Devletleri” örneğinde bir “Avrupa Birleşik Devletleri” oluşturmak ve bu Devleti, Berlin’den yönetmek üzere harekete geçen akıl yani “Derin Almanya” AB içerisindeki devletleri oyuna getirmiş görünüyor.

Her ülkenin hakkı olan “Milli Para Basma Yetkisi”ni ellerinden alan söz konusu akıl, Euro’nun tek sahibi bir bakıma Büyük Patronu… Malum; önce ECU kararlaştırılmıştı ama Euro adı 1995’te kondu. Euro, 1999’da dünya finans piyasalarına tanıtıldı. 2002’de dolaşıma girdi. AB ülkesi olup da Euro kullanmayan ülkelerde az buz değil. Bunların başında ingiltere  gelmekte.  Euro’nun söz konusu oldu yıl; Londra, “Bizim paramIz zaten guclü!” demiş ve alan dışında kalmıştı. İngiltere gibi İsveç ve Danimarka da Eurozone’a girmeyen Batı Avrupa ülkeleri olarak karşımıza çıkmakta. Bunların dışında; Çekya; Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Romanya, Polonya, Bulgaristan da Eurozone’den hariç! Fakat bunların tamamının Doğu Avrupa Ülkesi olması manidar, değil mi?! “Bu durum, bir şey ifade eder mi?” sorusunun karşılığı var elbette! Bir iki gün içerisinde yayınlayacağımız bir makalede, AB’ye dair bir alan ayırdık. Cevap orada olacak inşallah!

Euro’nun Büyük Patronu; Amerikan FED’inin karşılığı olarak kurduğu ve yönettiği Avrupa Merkez Bankası’nın, boş kağıtlara basarak değer kattığı Euro’yu, Birlik içerisindeki ülkelere karşılıksız olarak vermemekte tabii ki. Her ülke, ürettiği değer kadar veya elindeki altın veya ipotekli mal kadar Euro alabiliyordu/alabiliyor. İşte bunun adı, “Euro Depremi” olarak geçmedi tarihe ama tam bir “Eko-Deprem” olarak yaşandı/yaşanıyor/yaşanacak. Ortak Paranın kullanımının başladığı yıl, Euro alanına giren tüm ülkelerde; ücretler aynı kaldığı halde, fiyatlar ikiye katlanmıştı. Yani Euro’ya geçenlerin hepsi, yüzde 50 oranında yoksullaştırılmıştı. Bölgedeki gurbetçilerimiz; bunu, bedenlerinde yaşadılar. Hikayeyi, onlardan dinlemek mümkün. Bu arada; Eurozone/Yuro Bölgesine girmeyen ülkeler rahat tabii! 

Dönelim… Üretimi neredeyse sıfır noktasında, ekmeğini sadece turizme bağlamış olan Yunanistan, “Avrupa Tarihinin Şımarık Çocuğu” oluşu sebebiyle kendisine; Almanya’nın, en cömert davranacağı ülke olacağını düşünüyordu. Öyle de oldu. Tam bir mirasyedi gibi davranan Yunanistan, Birliğe daha doğrusu Almanya’ya hesapsız bir şekilde borçlandı. Doğal olarak; borçlarını ödeyemedi. Ödenmeyen borçları birkaç kez silindi; birkaç kez de ertelendi. Ancak iş, tam anlamıyla tatlıya bağlanamadı. Bunun üzerine; Atina, Ege adalarını satılığa çıkarttı yetmedi ve hatta tüm değerlerini haraç mezat haczettirdi.

İşte, bu esnada; Avrupa Birliği değerleri ile çatışan bir Başbakan iş başına geldi: Çipras… Birlik kıskacından kurtulmak  ve borçlarını ödemeden sildirmek için yollar aramaya başlayan Çipras, oynanan “AB Poker Oyununun Blöflçüsü” olduğunu gösterdi. Bu anlamda, Rusya ile flört ettiğini biliyoruz.  Hatta bir Yunan Akademisyeni, “Avrupa Birliği’nden çıkıp Türk Birliği’ne dahil olmaları gerektiği…” hususunda da bir beyanat dahi  verdi. Bu adamın; Türk bilgilerine dahil olma arzusunda ne kadar samimi olduğunu bilmiyoruz. Samimi olabileceği gibi Avrupa Birliği’ne savaş açmış, Çipras Politikasının bir başka blöfü olarak da algılanabilir. Anlaşılmakta ki sonuçta oynanan “Blöf Politikası” kabul gördü.

Rus Birliği, Türk Birliği derken Yunanistan, Amerikan Birliği’ne doğru yol almaya başladı.  Yani “Derin Yunanistan” Alman cenderesinden kurtulma düşüncesiyle kendini Amerika’nın kollarına artmış durumda. “Böyle bir sonuca ulaşan, Yunanistan resminin oluşmasında ilk teklif, Atina’dan mı gitti yoksa Washington’dan mı geldi?”sorusunun cevabı net! Binyılcılar, fırsatı değerlendirdi. Güya Yunanistan Başbakanı Çipras’ın, politikasında başarılı olduğu görülüyor; Ama asıl başarının, Amerikan Binyılcıları olduğunu söyleyelim. Çünkü Zavallı Yunanistan; “elimi kurtarayım derken, kolunu kaptırmış durumda.”

Yani Binyılcı ABD, Yunanistan’ı, Akdeniz ve Orta Doğu’daki çıkarlarının korunduğu, devasa bir üs haline getiriliyor. Binyılcı Akıl, bu durumdan son derece memnun… Sevgili Deniz İnan;  bu hususu, verdiği şu haberle ortaya koymuş durumda: “Yunanistan; ülkesinin 1. ve 2. Dünya Savaşlarındaki işgal için Almanya’dan 300 Milyar Euro talep etti. İşgal döneminde; ülkeden götürülen, tarihi eserleri de geri istemekte. Bunlar için bir nevi, Almanya’ya nota verdiği basına yansıdı.”

Aslında… Bu atraksiyonu ile Yunan Aklı, güya AB’deki Patronundan intikam almakta… Hani derler ya “Öyle deme -ya da öyle yapma- gün gelir lazım olur!” diye… Ama anlaşılan o ki Yunanistan, “Lazım Kapı”yı kapatmayı kafasına koymuş durumda. Ona bu aklı verenin, Ezoterik Amerika olduğunu söylemiş olalım. Zira  “Askeri Amerika”nın;  Binyılcıların çıldırmışlığına teslim olduğu bu dönemde, Akdeniz’de, Ortadoğu’da, Önasya’da, Kuzey Afrika’da hatta Balkanlarda bir Kıyamet Kapışması Planladığı anlaşılmakta… Asıl hedef İran değil; şimdilik ora, işin örtüsü.

Bu Şeytani Anlayış, daha önce saydığımız Malta, İsviçre, Fransa Şövalye Devletlerinin, dördüncüsünü Akdeniz havzasında kurtarmakta. Yani Binyılcılık’ın; Avrupa’daki, “Yeni Üssü” Yunanistan olacak gibi görünüyor. Tabii, Beşincisi de var! Yunan’a bağlı Güney Kıbrıs Rum kesiminden söz ediyoruz.

Hatırlayınız! Binyılcılık’ın bin sene önceki Prototipi olan Tapınak Şövalyelerini…  O vakitler; Selahaddin Eyyubi’nin karşısında, daha fazla duramayacağını ve Kudüs’te kalamayacağını anlayan Tapınakçılar, kendilerine, “Yeni Üs” olarak Kıbrıs’ı seçmişlerdi. Fakat Kıbrıs; bir süre önce Adayı, Venediklilerden ele geçiren, Kral Aslan Yürekli Rişar eliyle İngiltere’ye geçmişti. Bu nedenle Tapınakçılar; adayı, Rişar’dan satın aldılar. Fransa Kralı ve Papa işbirliğiyle elimine edildikleri tarihe kadar Ada, onların korsan üssü oldu.

 Bugün, gelinen an itibariyle Tarih, başa sarmış durumda. Kök hücresini Tapınakçıların oluşturduğu Binyılcılık, ilk göz ağrısı “Adakale”lerine geri dönme hazırlığı içerisindeler. Ama ilk ayakbağı İngiltere… Zaten, Rum Kesimi de bu nedenle İngiltere’nin, Askeri Üssü Agrotur’dan dolayısıyla Kıbrıs’tan çekilmesini istemekte… Aslında bu istek, Rum kesiminin değil; Binyılcıların isteğidir, denilebilir. Tabii ki Yüzyılcı Kraliçe, bu durumun farkında olmalı ki…  Bu nedenle bırakın Agrotur’u kapatmayı; Kıbrıs’ın tamamını, İngiliz Üssü ve Windsor Dükalığı haline getirmek düşüncesiyle “Aslan Yürekli Rişar Planı”nı devreye sokmuş durumda. Bu hususta, Türkiye ile yakın çalıştığını söyleyebiliriz. O nedenle “Birleşik Kıbrıs Projesi”ne, daha önceleri temkinli yaklaşan hatta karşı çıkan Türkiye, şimdilerde, bu hususta teşne görünüyor; ona karşı, Rum Kesimi kaçak…

Gelelim Kıbrıs etrafındaki, Doğu Akdeniz’de, doğalgaz yatakları bulundurması hususuna…  “Yunan ve Kıbrıs Rum Bölgesi Hattı”nı “Yeni Binyılcı Bölge” olarak, tescillemeye karar vermiş olan, bir “Ezoterik Binyılcı Amerika”yla karşı karşıyayız. Malum aynı Amerika; birkaç yıldan beri, söz konusu planını, Kuzey Suriye’de oluşturmaya çalışmaktaydı. Bu manada; “Küreselci PYD Kökbölgesi” yapılandırıldı.  Fakat bu hamle, Türkiye’nin engelliyle karşılaştı ve Amerikan Binyılcılığı bunda başarısız oldu. Bu nedeniyle mevzubahis planı; -şimdilik- Yunanistan ve Kıbrıs coğrafyasına taşıma kararı alınmış durumda. “Kıyamet Devleti”nin bina edilesi diyebileceğimiz bu “Gross Plan”ın, iki Enstrümanla örtüldüğünü görüyoruz: İran Sorunu ve Doğu Akdeniz Petrol ve Doğalgaz Yatakları Sorunu… Son zaman diliminde yaşanmakta ollan, söz konusu bu iki alanda yaşanan köpürtülmenin bu amaca matuf olduğunu var sayabiliriz; örtü niyetine…  İran Sorununu geçelim. Ama bu noktada, şu kuşumuzu söylemiş olalım: Dendiği gibi gerçekten de Kıbrıs ve etrafında; 650 yıl, Avrupa’nın ve bölgedeki devletlerin enerji ihtiyacını karşılayacak bir enerji rezervi  tespit edilmiş midir? Dedik ya kuşkuluyuz!

Çünkü… “650 Yıllık Enerji Rezervi” Siyonist İsrail’in, bölgedeki “Yeni Binyılcı Devletler”den biri hatta birincisi haline dönüşmesiyle… Siyoncu Yahudilerin, Kripto Amerika’yla birlikte kotardığı, çevredeki Arap ülkelerinin, “Binyıl Planı”nın yanına alınmasıyla oluşan, bir federasyon doğurmak ve bu itibarla  Adriyatik Denizinden, Basra Körfezine kadar uzanan haritada yer alan Yunanistan, Rum Kesimi, Mısır ve Körfez Hanedanlıklarını devasa bir “Binyılcı İmparatorluğu”na dönüştürme planını örtmek için kullandığı bir yalan gibi geliyor bize.

Söz konusu bu devasa “Binyılcılık Kıyamet Federasyonu’nun kurulmasına karşı çıkan biri var: Türkiye; biri daha var: Rusya, biri daha var: Windsor Krallığı… Başlangıç olarak; bu aykırı seslerden, Türkiye’nin behemehal susturulması lazım! Bilindiği üzere; bu anlamda başta, 15 Temmuz olmak üzere, birkaç operasyon yapıldı. Ama bir sonuç alınamadı. Bu nedenle kalıcı bir operasyon gerekmekte… Bu operasyonun planlanması sırasında Amerika, oyun kurucu olarak karşımıza çıkmakta.

Oyun kurucu eleman; yukarıda saydığımız; “Kıyamet Federasyonu Paydaşları”nın, “650 yıllık enerjiye” sahip olma arzusunu körükleye körükleye hepsini, deniz bölgesine çekmiş durumda. Pek farkına varmadık ama “Dostumuz Katar” dahi, bölgedeki “Kıyamet Enerjisi Ortaklığı”na dahil. Hatta Rusya da davetli. Bu kumpanyada sadece; Türkiye, “Çirkin Ördek Yavrusu” durumunda… 

İstenen oldu. Ve neticede, “Çirkin Ördek” de bu oyunun karşı tarafı olarak, harekete geçti. Fatih Petrol Arama Gemisiyle bölgeye indi. Ve Petrol aramalarına başladı. Buna bağlı olarak; iki  ay önce gerçekleştirdiği, “Mavi Deniz Tatbikatı”na katılan Türk Donanması da bölge sularında dolaşmaya devam ediyor. Türk ve Yunanistan ve Rum Gemileri, bordo bordoya, sürtünerek dolaşmakta. Kapışmak için, bir kıvılcıma ihtiyaç var.

Hatırlayın! 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda, Amerikalılar, Türk Zırhlısını vurmuş sonra da özür dilemişlerdi. Şimdi de aynı komployu, tekrarlamayacaklarını, kimse söyleyemez. Yine vurur ve özür dilemezler. Çünkü vuran gemi ya bandırasız bir korsan ya da bir Yunanistan Kruvazörü olacaktır. Türkiye, bu densizliğin karşılığını vermekten çekinmeyecek elbette. Ve arkasından, “Beklenen Kıyamet Savaşı” denizlerde patlamış olacak.  Acaba istenen bu mu enerji, menerji derken? Galiba… İşte, bu nedenle kuşkuluyuz 650 Yıllık Rezerv Rüzgarından!

Zira… Biliyorsunuz ki… Fosil Yakıtlardan “Petrolün  Krallığı” 2025 Yılı itibariyle düşüş trendine dönecek. Çünkü  2050’ye kalmadan dünya, bir “Yeni Enerji”yle tanışmak durumunda. “Ama Doğu Akdeniz’de bulunan yataklarda doğalgaz var!” itirazına verilecek cevap da hazır! Evet, Petrole biçilen birkaç senelik ömür, henüz doğalgaza biçilmiş değil. Eğer, “Doğu Akdeniz Rezervi 650 yıllıksa büyük masraflarla döşenen borular ve yapılan yatırım, sebebiyle Doğalgaz, 650 yıl kullanılabilir; bölge Devletleri de rahat eder.”  diye düşünülebilir.  Bu rantable bir düşünce olmaz! Çünkü bugünden yarına “Voltaik Evler Teknolojisi” geliyor. Yani binbir zahmet ve masrafla denizin yüzlerce hatta binlerce metre altından çıkartılan ve uzun borularla taşınan doğalgazdan daha kolay bir teknik sunmakta, “Fotovoltaik (PV) enerji sistemi…”

 Fotovoltaik Evlerin, ilk örnekleri görülmeye başladı. Bu teknoloji bağlamında, yapım esnasında bir kerede biçimlendirilen evlerin ısıtılmasında ve sair enerji ihtiyaçlarının karşılanmasında çatılara, kiremit yerine döşenen, “Güneş Kollektörleri” önümüzdeki yıllarda, bina duvarlarını da kaplayacak gibi ilerliyor. Böylece bilinen en temiz enerji, sıfır masrafla üretilmeye başlanacak. Böyle bir mucizevi icat karşısında ne petrolü, ne doğalgazı; güldürmeyin adamı… demiş olalım bu hususta…

Son bölüm olarak, şu hususu da yazmadan kapatmayalım…  Atatürk ve özellikle 2. Savaş sonrası dönemde, Batı Dünyası; Türkiye ile Yunanistan’ı aynı terazinin iki kefesine oturtmak için çırpındı sanki. Yani hep, “Küçük Yunanistan, Büyük Türkiye” ile eşitlenmek istendi. Ancak bu istek, durumun doğallığına aykırıydı. Bu nedenle Türkiye, Yunanistan’ın kendisiyle eşitlenmesini ciddiye almadı. Lakin eşit olma işi, Yunanistan açısından, önemli bir Milli meseleydi ve Ulusal Siyaset sahasında hep bu hususa vurgu yapıldı. Lakin “Küçük taş, hiçbir zaman Batman çekmez”di.

Bu nedenle Atina, Avrupa Birliği’ne girerken, Türkiye Sıkletinde, gerektiğinde Ankara’ya kafa tutacak hatta Türkleri alt edecek, “Yeni Yunanistan”ın sevincini yaşadı. Fakat hevesleri kursaklarında kaldı. Bırakın, AB Üyeliği sayesinde büyüyen Yunanistan’ı aksine “Komşi”nin küçüldüğüne şahit olduk. AB’nin, Yunanistan’ın “Megalo İdea”sını minyatürleştirdiği de bir gerçek. Bu sonucun yansıması olarak; zaten Yunanistan Megalomanisini, ciddiye almayan Türkiye;  ülkenin yeni haliyle acınası bir noktaya düştüğünü görünce üzüldü. Merhametinden; zaman zaman, sırtını okşamak için elini Atina’ya uzattığı da vaki. Böylece dost olacağını zannediyordu; aksine, ülkesinin düştüğü durumu ve Türkiye’nin acıyan tavrı, Yunanistan kışkırttı. Çünkü bu ülke, ne kadar küçük olursa olsun, ne kadar küçültülürse küçültülsün; derin bir Megalomani sahibiydi. 

İşte bu nedenle Yunanistan; kendisine uzanan “Binyılcıların Karanlık Eli”ni her neye mal olursa olsun, iştahla tuttu. İşte, Binyılcı Akıl; Yunanistan’ın Megolamanyak Kompleksini, iflah olmaz Türk Düşmanlığımı ve büyüme hırsını sonuna kadar kullandı/kullanıyor/kullanacak.

31 Mart ve devamındaki 23 Haziran İstanbul Seçimleriyle birlikte şekillenen/şekillendirilen Konstantinopolis Hedefi ve Pontusçuluk Fitnesi; Çılgın Yunanistan’ı hadi deyince savaşacak durma getirmiş halde. “Binyılcı Kıyamet Savaşı”nın merkezi, bu nedenle Ortadoğu’dan, Kıbrıs-Yunanistan hattındaki Akdeniz’e kaymış durumda.

Bu arada; Türkiye’nin dikkatinin ve gücünün, asli olarak  iki cepheye hatta tali olarak üçüncü bir cepheye ayrılarak/ayrıştırılarak, bir zafiyet oluşturulmak istendiğinin de farkında olmalıyız. Cephelerin dördüncüsü de var! Kripto Amerika’nın, “Kuzey Suriye Binyıl Koridoru”na yaptığı yığınak; fırtınanın, oradan kopacağı fikrinin oluşturulmasını sağladı. Tabii,  Türkiye de buna karşı kendi yığınağını yaptı. Birinci cephe bu idi. Aynı anda, ülke; birkaç aylığına, Mahalli Seçimlere odaklanmak durumunda kaldı. Üçüncü tali cephede buydu ve henüz sonlanmış da değil. Ülke, 23 Haziran’a doğru koşuyor. Akabinde Doğu Akdeniz ve bağlı olarak Yunanistan-Rum Kesiminin Küreselleşen Hattı ısındırıldı. Bu da ikinci asli cephe olarak aktif…. İkinci tali cephe ise Isınan havalara ve Turizm mevsimine bağlı olarak; ülkenin ormanlarından ateşlenecek gibi. Malum olduğu üzere, bu mesele; Türkiye’nin, her Yaz Mevsiminde başının belasıydı. Fakat geçen yıl, kördüğüm çözüldü. Yunanistan ve İsrail ormanlarının ateşlenmesiyle birlikte, Türkiye Orman Bakanlığı rahat bir nefes almıştı. Ancak buna rağmen; sıcak savaşın en eşiğinde, dördüncü cephenin de açılacağı kesin gibi.  Zira dün, Antalya’da ilk izmarit ormana atılmış oldu.  Hülasa; bu Yaz Mevsiminden başlamak üzere; Türkiye, keskin bir bıçağın sırtında  sürdürecek  yürüyüşünü… 

Bu nedenle 23 Haziran Seçimleri; mutlaka, “Beka Sorunu” bağlamında çözülmek zorunda. Hükümet, asıl cepheleri boş bırakmamak adına, bu hususu MHP’ye havale etmeli. Kendisi, “İki Kıyamet Merkezi”ne odaklanmalı. Şu anda; Ortadoğu, terör dairesinde aktif! Doğu Akdeniz aktifleştirilmek üzere, “İt Dalaşı” modunda, gün sayıyor. Bu itibarla yapılması gereken; bir an evvel, Ortadoğu’daki görev, zaferle sonlandırılmalı ve ülke, yoğun gücüyle Akdeniz, Ege, Trakya hattına çekilmeli. Durum bu!

Son bir paragraf! Bu hengamede; Türkiye’nin, iki hatta dört  cepheden karnın yumuşatıldığı gerçeği ortada dururken… Apar topar çıkartılan, “Yeni Askerlik Kanunu”nun zamanlamasının uygun olmadığını da söylemiş olalım.  Profesyonel bir Ordu’dan yana olduğumuzu ortaya koyarak diyebiliriz ki söz konusu kanunun, zamanının 2023, hatta 2025 olması gerekmekteydi.  Erken oldu!

Yine de “İşin hakikatini Aliym olan Allah biliyor!” diyerek kapatalım yorumumuzu…

***

Ve geçelim Sevgili İnan’ın mesajına… Devam ediyor Deniz: “Aynı zamanda; birkaç gün önce Asya’nın, en büyük Güvenlik Zirvesi sayılan “Shangri-la Diyalogu”nda konuşan ABD Savunma Bakanı Patrick Shanahan, Güney Çin Denizi ve Tayvan gibi konular da dahil olmak üzere bölgede, “Artık sessiz kalmayacaklarını…” ifade ettiğini de unutmamalıyız. Kısaca; ABD’nin; “Asya’da, tek başına kimse karar alamaz!” dediğini düşünüyorum. “

***

Dünyada bu kadar gelişme olurken, ABD Başkanı Trump’ın; İngiltere gezisi sürüyor.

Kuzey Irak’tan, her gün şehit haberleri geliyor.

Sayın Cumhurbaşkanımızın, Dolar konusunda, bu kadar hassas olduğu bir dönemde  Turizm Bakanının eşinin; bir çalışanına 100 $ vermesi ve bunu da sosyal medyada paylaşması anlaşılır bir durum olmadığını düşünüyorum.

***

“Coğrafya kaderdir!” İbn-i Haldun