Açıklama
Kimler, niye kandırıldı? Türkmen Alevîlerin teolojik aldatılmasının; İslâm tarihinin bir parçası olarak, Arabistan diyarında değil, Acem ülkesinde başladığını söyleyebiliriz. Öteki Türkmenlerinki ise hem İran ve hem de Arap coğrafyası bağlamında gelişti. Ve bir de üçüncü devre aldatılma ve aldanma var ki o, her iki Türkmen grubunun da yakın tarihini teşkil etmekte.
Üst paragrafta görüleceği üzere, aldanma ve aldatılma işinin, dinî ve tarihî (ve de tabii ki siyasi) boyutunun da sadece Alevîleri ilgilendirmediğini söylemek istiyoruz. Yani “biz aldatıldık” da Türkmen Sünnîler de aynı tuzağın kurbanı olmadılar mı? Oldular bittabii. Zira tarihsel olarak, hep beraber ve kardeş kardeşe, komşu İran’a indiklerinde; atalarımızın adı Oğuzlu’ydu. Bu topyekûn etiketlemeyle sözü edilen atalarımız; İran’da, Türkmen adıyla tanındılar. Daha doğrusu, kardeş atalara bu isim, dışardakiler (Farslar ve Araplarca) verildi.
Devamla… Adları, Oğuzlu ya da Türkmen olsun; bu göçmen kavmin, kendi arasında ayrıları-gayrıları yoktu gerek yukarı Asya’da ve gerekse İran ve Alt Asya’da. Yeni yurtlarında, kurbanlık koyun gibiydiler. Ve bu parselde iki masum kardeş olarak, aynı kandırılmanın muhatabıydılar artık. Yani kandırılma işi, başlangıç itibarıyla Oğuzlar kardeşlerin arasında (daha sonra şekillenecek olan, son isimlendirilmeler anlamında) Alevîlik-Sünnîlikleriyle alakalı olarak ortaya çıkmış bir şahsi mesele değil, Türkmenlik meselesiydi. Ve buradaki kandırıcı Pers’ti. Yani dememiz o ki henüz ayrışmamış olan Oğuzlu milletini aldatma operasyonunda, kandırılan kurbanlar; aynı argümanlar dâhilinde ve Türkmen olarak kandırıldılar başlangıç olarak. Ve de böylece ortaya çıkan Büyük Oğuzlu Türkmen milletinin, Alevî ve Sünnî şeklinde ikiye parçalanması ise tarihimizde Acemlerden sonra, Arapların yaptığı ikinci bir operasyonun neticesi olarak şekillendi.
Yani Orta Asya’dan yekinen ve yolda-yolakta, kendi boylarının adlarıyla tarif edilen Oğuz kavmi mensupları; İran’a inerken (ve indikten sonra dahi) ne adını değiştirmek ve ne de bu yeni adı içerisindeki konumunu bir başka şekilde isimlendirmek gibi bir düşüncede değildiler. Neticede onlar, bir masum babanın evladı olan, iki saf kardeştiler. İşte, (tuzağa kendi kendine gelen) bu kardeşleri; Horasan kapısında karşılayan Persiyan (bir bakıma Şeytani) Akıl, ilk iş olarak, gelenlere yeni bir isim taktı (ya da elmayı ısırttı). Daha sonra Persiyanın can düşmanı olan Arapların, olaya dahil olmasıyla ikinci bir yeni isimlendirme operasyonu daha yapıldı Oğuzlu atalarımızın üzerinde.
Bu seri operasyonlarda Oğuzların fikrinin alındığı da söylenemez. Geçimsiz iki komşu ırk olarak, kendi aralarında, yüzyıllardan beri savaşan Arap ve Fars ırkları, bu mücadelelerinde, nihai bir sonuca varamamışlardı. Bu itibarla her iki taraf da kendi adlarına kavgaya dahil olacak (ağzı var dili yok) devşirme savaşçılara muhtaçtılar. İşte o savaşçılar, kuzeyden geldi.
Ve böylece bu kuzeyli savaşçılar, coğrafyada ev sahibi konumundaki bu iki kronik geçimsiz ırk, arasında paylaşıldı. Ve yine kendilerine sorulup edilmeden isimleri değiştirildi. Bu ikinci operasyonla birlikte, asıl kimlikleri unutturuldu ve de iş verenleri adına kan dökecek Mankurtlar haline getirildiler. Çünkü çok yüzlü, çok planlı ve sinsilikleriyle meşhur olan temel düşmanın karşısında, tek katmanlı ve özgün birer mümin olan Oğuzlular, münafıklıkla ilk defa karşılaşıyorlardı. Yani aldatıcılığın ne olduğundan haberleri yoktu, aldatılmaya dair bir bilgi de taşımıyorlardı sözlüklerinde. Bu sebeple karşılarındaki güler yüzler arkasındaki Şeytani planları fark edemediler, Rahmani sandılar.
İşin tuhafı, Oğuzların ya da Türkmenlerin veya Aleviler ve Sünnilerin torunları; hala üzerlerinde oynanan bunca oyunu anlamış değiller/değiliz ne yazık ki.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.