CHRİSTİAN ROSENKREUTZ KİMDİR?
Gülhaç tarikatının kurucusu olan ve soylu bir ailenin üyesi olduğu söylenen Christian Rosenkreutz, çocuk yaşta yetim kalmıştı. Bir manastırda büyüdü. On altı yaşında Arabistan, Mısır ve Fas yolculuğuna çıkıp Müslüman ülkelerde uzun süre dolaştı. Sonunda varlığı bugün bile tartışmalı Damcar adlı bir kente gitti. Orada matematik, astroloji ve büyü bilgilerini öğrendi. Gizem dolu bir kitap olduğu söylenen ‘M’ kitabını Arapçadan Avrupa dillerine çevirdi. Doğulu bilgelerle fikir alışverişinde bulundu. Rosenkreutz’ın Basra’daki, Saflık Kardeşliği Örgütü yani İhvanı Safa’dan etkilendiği düşünülmektedir. Safa’nın sufileriyle fikri benzerliği vardı. Bu öğretilerden esinlenerek Rosecroix yani Gülhaç teşkilatını oluşturmuş ve çevresine müritler toplayarak hareketi başlattı.
Christian Rosenkreutz’ın şahsı etrafında esrarengiz efsaneler türetildi. Buna bağlı olarak, o öldüğünde mezarı uzun süre gizli kaldı. Mezar, bir inşaat sırasında tekrar bulundu. Mezarın üzerinde Latince “Yüz yirmi yıl sonra açın.” ibaresi bulunuyordu. Tabutun az ötesinde gizli bir kapı vardı. Örgüt üyeleri kapıyı açmaya karar verdi ve açtılar. İçeride hiç sönmeyen bir lâmba, yerde çember biçiminde bir ayin halısı ve yedi kenarlı bir mahzen ve birçok maji yani büyü malzemesi buldular. Tabi, elinde Gülhaççıların kutsal kitap saydıkları “T” Kitabı bulunan Christian Rosenkreutz’ın cesedi de oradaydı. Üstelik cesedin hiç çürümediği söyleniyordu. Sadece bu olay bile örgütün bir iç efsane etrafında oluşmuş gizliliğe ne kadar önem verdiğinin göstergesiydi. Yani örgüt, üyelerini bir iç mitoloji yaratarak etkiliyordu.
Adının anlamı Türkçe, ‘Hıristiyan Gül-Haç olan Rosen Kreuatz, iddialara göre yüz altı yıl yaşamıştır.

ROSECROİX YA DA GÜLHAÇ TARİKATI
Rosecroix yani Gülhaç, gizli cemiyetler arasında adı en çok geçen ve üzerindeki gizem örtüsü tam olarak aralanamamış bir örgüttür. Bu örgüt, mistik konularla ilgileniyor gibi görünse de yüzyıllardır büyük bir sabırla gizli plânlarındaki dünyanın felsefi temellerini oluşturmak için uğraşmaktadır.
Gül haç, on yedinci yüzyılın başlarında Avrupa’da ortaya çıkmış ve o yıllarda gizemli Gülhaç bildirileri elden ele dolaşmaya başlamıştır. Bu bildirilerin arkasında eski mitolojilerde ve Hıristiyan teolojisinde simgesel önemi olan ‘Gül’ ve ‘Haç’ motiflerini birleştiren bir işaret vardı. Örgüte adını veren de işte bu gül ve haç amblemiydi. Amblem, kırmızı bir haçın ortasına oturtulmuş bir gülden ibaretti. Amblemin hakim rengi olan kırmızı, Hz. İsa’nın kanına simgeliyor, haç ise kurtarıcının bilgeliğine ve tanrısal bilincine işaret ediyordu. Gül aynı zamanda saflık ve temizlikti ayrıca, dişil olup bekâreti de sembolize etmekteydi. Haç ise erildi, bu hâliyle yaratıcı enerjiyi tanımlamaktaydı. İkisi bir arada gül ve haç, dişil ve eril birleşmenin bütünlüğüydü. Ayrıca gülün tarih içinde mitolojik anlamları da mevcuttu: Gül, eski Yunan tanrıçalarından Afrodit’i simgelediği gibi, Latincede ‘ışık’ anlamına da gelmekteydi. Bununla beraber, eski Roma ve Mısır inançlarında da bir karşılığı vardı: Sessizlik Tanrısı Harpocrates’ın simgesiydi. Ayrıca Meryem Ana’ya cennetin gülü yakıştırması yapılmıştı. Bu arada, zamanımızda çeşitli örgütlerce kullanılan beş köşeli yıldız yani pentagram da tipik bir Gülhaç işaretidir.
Gülhaç örgütünün, zaman içinde masonlukla iç içe girdiği görülmekte. İngiltere’de, 1650’li yıllarda Gülhaç örgütü, kudretli bir yapıya sahipti. O devirde Gülhaççılar, Kabul Edilen Masonlar unvanı altında localara alınmış ve öğretilerini yaymak için de duvarcı loncalarının sembolizmini kullanmışlardı. Kendilerince bunlar İnsanlığın manevi tapınağını kurmaya çalışan sembolik masonlardı. Mason mabetlerinde, Kabalacı ve Hermesçi görüşlerle ayin usulünü değişikliğe uğratmış ve mürit adayına Hiram’ın ölümünü, çürüyüşünü ve dirilimini yaşatan ikrar ayinini ve ‘üstat’ rütbesini getirmişlerdir. Modern masonluk pelikan, kendi küllerinden doğan Anka, iki başlı kartal gibi en tipik gizemci sembollerini Gülhaç gizemciliğinden almıştır.
Gülhaç inanışı, tıpkı masonlarda olduğu gibi sonuçta Tevrat’a dayanmakta ve bazı ritüelleri eski Filistin’i işaret etmektedir. Gizli tarikatları yazan bir kitabın Gülhaç bölümünde Jerusalem yani Kudüs’ün tasviri şöyledir: “Son oda isimli tabloda bir dağ görünmekte ve oradan bir ırmak akmaktadır. Bu dere kenarındaki bir ağacın on iki meyvesi vardır. Burada görünen kaidenin üstünde altın bir kare bulunur. Bu karenin her yüzünde üç melek ile İsrael’in on iki kabilesinin isimleri yazılıdır. Bu karenin içinde bir haç vardır, haçın merkezinde bir kuzu yatmaktadır…” Bu tasvir Aziz Jean’ın 21. Apocalypse kitabından alınmadır ve Musevi anlayışıyla aynıdır.
İlk dönemlerinde Gülhaç ve masonlarla ilişkili yazarlar, kitaplarında Kabalistik simgelerle Tapınağın yeniden inşasına gizli göndermelerde bulunuyorlardı. Ancak bunları o zihniyetten gelen ve simgeleri bilenler anlayabiliyordu. Buna iki örnek olarak “Güneş Ülkesi” ve “Yeni Atlantis” kavramları sayılabilir. Bu kavramlar Gülhaç zihniyetinin dışa vurumudur. Bu anlatımlarda Hz. Davud’un kaybedilmiş krallığına yeniden dönüş arzusunun yattığı bir Yeni Dünya Düzeni özlemi vardır. Aslında bu tip örgütlerin dilindeki ‘Yeni Dünya’ kavramı kaybolmuş eski dünyalarının yeniden inşasından ibarettir ve tüm insanlık için değildir. Yalnızca gizem tarikatlarının biraderlerini içine alır.

Gülhaç, tam anlamıyla gizli bir örgüttür. Örgütün üst düzey kadroları tam bir karanlık perde arkasında gizlidir. ‘Bilinmeyen Ulular’ adı altında bir kurul vardır. Alt derecedeki üyeler üst düzey sorumluları bilmezler. Çünkü Görünmeyen Uluların Himalayalar’ın altında gizli bir yeraltı ülkesinde yani Agarta’da yaşadıkları iddiası yaygındır.
Bu gizli teşkilatın belgeleri içinde en önemlisi, yüz elli sayfaya yakın, kısaca ‘Fama’ diye bilinen Almanca Fama Fraternitas’tır. Fama, Avrupa’nın yöneticilerine, bilginlerine, kısaca elitlerine yazılmış bir hitaptır. Kitap, satır aralarında Katolik kilisesini hedefler ve evrensel bir reform ihtiyacından söz eder. Fama’nın yazarı, örgütün de kurucusu olan Rosenkreutz’dır. Kitap, reformcu esintiler içerir. Nitekim Avrupa’daki dini reformu başlatan Luther’in armasında da Gül-Haç işareti bulunur. Reform hareketinin ise zaten “Mabetçe” denilen kesimlerce teşvik edildiği bilinmektedir.
GİZEMLİ SAİNT-GERMEN KONTU KİMDİR?
Bilindiği gibi Gülhaç, esrarengiz olmaya özen gösteren bir örgüttür. En azından çevresine böyle bir imaj vermeyi özellikle ister. Bu anlayışın bir uzantısı olarak örgüt üyelerinin normal insan ömrünün çok ötesinde bir ömür sürdükleri iddiası yaygındır. Bunu simya yoluyla elde ettikleri uzun yaşam sırrı sayesinde başardıkları efsaneleri dilden dile anlatılagelir. Bunlardan Kiri Francis Bacon’a ait iddiadır. Buna göre Bacon, 1626’da ölmedi. Uzun yaşam formüllerini gizlemek için sahte ölümler düzenledi. Böylelikle başka bir kimlikle, başka bir yerde yaşamını sürdürdü.
Bu efsanevi ve gizemli kişiliklerden biri de Saint German Kontu’dur. O, birçok Avrupa ülkesinde gezinen tuhaf bir kişilikti. Daha çok Fransa kralı için çalıştığı bilinmektedir. Onun, ailesi hakkında da garip iddialar bulunmaktadır: Dendiğine göre Kont, Transilvanya Prensi Rakozcy’nin oğluydu. Bu arada İngiltere tahtının gerçek varisi Francis Tudor olduğu da söylenmiştir. Ressam ve kimyager olarak ün salan Germen Kontu’nun, basit maddelerden altın yaptığı iddiaları da mevcuttur. Bu arada onun, hiç yaşlanmadığı söylenegelmiş hatta ölümünden sonra çeşitli yer ve zamanlarda bambaşka kimlikler altında tekrar ortaya çıktığı anlatılmıştır: Dendiğine göre, Saint German Kontu, ilk kez Viyana’da 1710 yılında görülmüş. Viyana Fransız sefiresi, onu kırk beş yaşlarında bir adam olarak tanımış ve elli yıl sonra Paris’te karşılaştıklarında sanki hiç yaşlanmamış gibiymiş. Bu haliyle sanki Saint German Kontu değil de onun oğlu gibiymiş. Sefireye göre, onun gençliğinin sebebi, kullandığı bitkisel bir gençlik iksiriymiş.
GÜNÜMÜZDE GÜLHAÇ
Gülhaç, günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Geçtiğimiz yüzyılın başlarında, batıda kurulan Gül-Haç Kabbala örgütünü, Katolik Gül-Haç, Teozofi Derneği, Gül-Haç Tapınağı örgütü kuruldu. Ancak bunlardan bugün de varlığını sürdüren ‘Kadim ve Mistik Gül-Haç Tarikatı yani AMORC’tur. Bu örgüt tarihini Eski Mısır’a kadar dayandırmaktadır. Merkezi Fransa olan AMORC’un yayımladığı ‘Yaşamın Hâkimiyeti’ kitapçığına göre tarikat, bazı tarihi şahsiyetleri üye olarak bünyesinde bulundurmuştur. Bunların arasında; Leibniz, Bacon, Descartes, Benjamin Franklin, Claude Debussy ve Edith Piaf sayılmaktadır. Gül-Haç, günümüzde çalışmalarını iki yolla sürdürmektedir. Birincisi geniş kitlelere yönelik propaganda yoluyla tanıtım çalışmaları şeklinde; örgüt bu çalışmalarda kendisine sempati duyanlara birtakım sınırlı mistik bilgiler vererek cezbediyor; böylelikle etkisini genişletiyor. İkincisi ve asıl önemlisi çok dar bir sahada, elitler arasında çalışmalar yapıyor. Esas kadrolarını burada devşiriyor ve eğitiyor. Bu aşamada simyacılık, Yüce Beyaz Loca ve Beyaz Kardeşliği, gizemli Mısır ve Ehram bilgileri, Hazreti Süleyman’ın mührünün sırrı, Gül-Haç olmanın anlamı ve sayısal simgecilik gibi daha rafine konular işleniyor.
Örgüt, Türkiye’yi de kendine bir faaliyet alanı olarak seçmiş durumda. 1966’da “Bilinmeyen Üstünler Toplantısı” İstanbul’da yapılmıştır.
Gercekten varmidir boyle bir örgüt