Twitter Soru-Cevap bölümümüzde sevgili Nevres’in bir sorusu var.
NOT: DerinDunya (@www_DerinDunya) ve Ahmet Yozgat’ın (@a_yozgat) Twitter hesaplarından derlenmiştir.
01- Sevgili kardeşimiz ve beyninin derinliğine güvendiğimiz dostlarımızdan Nevres soruyor:
— Ahmet Yozgat (@AhmetyozgatDD) July 18, 2016
01- Sevgili kardeşimiz ve beyninin derinliğine güvendiğimiz dostlarımızdan Nevres soruyor:
02 “Abi, darbe kesin bitti mi; tehlike kalktı mı? İkinci bir dalga gelme ihtimali var mı?
03- Doğrusu ben inanmıyorum, bu yapının pes ettiğine…” diye.
04- Elbette, sadece o değil böylesi tereddütleri kafasında taşıyan. Pek çok…
05- Anlaşılan devlet erkanı da aynı tereddüt ortaklığına sahip ki halka, meydanları terk etmeme çağrısı yapa duruyorlar.
06- En az bi hafta ve geceleri…
07- Halk da bu çağrıya olumlu bir karşılık vermiş durumda…
08- Elhamdülillah, bizim Rabia Meydanlarımız, Mısırlılarınkine hiç benzemiyor; imrenilesi bir şekle evriliyor gece be gece…
09- Dünyanın tüm mazlumlarının gözü, Türkiye’nin üstünde…
10- En çok da Mısırlılar ve benzerlerinin. Haberiniz olsun!
Efendim, arkamızda bıraktığımız Osmanlı Tarihi, bizim için gerçekten veri bahçesi niteliğini taşımakta.
11- Günümüze dair siyasi sorunun pek çok varyantının da o yıllarda da milletimizin karşısına çıktığı görünüyor.
12- Ve onlar, birer cevap vermişler devirlerinde bu suallere.
13- O cevabın denemesini de böylece yapmış olduklarını söyleyebiliriz.
14- Yani onların verdiği cevap ve aldıkları karşılık kendilerinden çok bizim için bir tecrübe.
15- Buradan hareketle işimiz, daha kolay gibi geliyor bize.
16- Bu girizgahın arkasından hemen, geçelim konumuza ve bir örnekle başlayalım anlatmaya.
17- Zamanımızdan 200 yıl önce, yani yine bir yüzyıl değişiminde, 1700 bitip 1800’lü yıllar başlarken, Osmanlı Devleti’nin başına padişah olarak 3. Selim geçti.
18- Ta 1300’lü yılların ortasından başlayan, “Milli Ordu”nun, gayri milli demek istemiyorum ama çok milletli bir yapıya dönüşmesi…
19- çok değil elli sene sonra devletin başına, “Buçuktepe İsyanı” ile pek çok gaileler açacağını göstermiş oluyordu.
20- Bu “Çok Milletli Ordu”nun kurucusu olarak 1. Murat Han, Elbette kötü niyetli değildi.
21- Bir “İmparatorluk Ordusu” kurmak fikriyle böyle bir şeye kalkışmıştı.
22- İşte bu yeni ordunun adı Yeniçeri oldu.
23- Bidayette, temeli savaşlarda alına esirlerle başlayan bu çalışma, daha sonra Balkanlardaki Hristiyan milletlerden devşirilen çocuklarla bir başka şekle evrilmişti.
24- Ve devşirme politikasıyla sayısı genişletilen bu ordunun amacı, 1453, başkentin İstanbul’a taşınması ile değişti.
25- Artık söz konusu ordu, bir “İmparatorluk Savaş Gücü” değildi.
26- Ya? İmparatorluk kurmuş olan hanedanlığı, kendisine tehlike yaratabilecek olan soydaşlarına karşı koruma muhafızlığı idi.
27- Yani bir nevi “ Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı…”
28- Bu alayın “Keçe Külahlı”ları, paralı ve İstanbul’da oturan askerlerdi.
29- Sayıları da zannedildiği kadar çok değildi.
30- Tüm zamanlara teşmil ederek söylemek gerekirse 10 bin civarındaydı.
31- Zaman zaman 20 bine doğru indi, çıktı. Ancak 1600’lü yıllardaki askeri yolsuzluklar sebebiyle sayının 40 bine yaklaştığını da biliyoruz.
32- Devletin profesyonel askeri olarak Yeniçeriler, Fatih Yavuz ve Kanuni üçlüsünün sonunda iş başı yapan padişahların azalan gücüne karşı, kendilerinde saklı gücün farkına vardılar.
33- Ve onu, her fırsatta biraz daha ve olabildiğince çoğalttılar.
34- Öyle ki 1600’ün ilk çeyreğinden itibaren, devletin de tahtın da sahibinin kendileri olduğunu biliyorlardı.
35- Şimşirlik dairelerinde mahpus hayatı yaşayan zavallı şehzadelerden, istediklerini padişah yapmak onlara aitti.
36- Bu güç zehirlenmesinin tesiri altındayken, en inanılmaz olaylarını, 1620’de hayata geçirdiler.
37- Devrin padişahı 2. Osman’ı tahttan indirmekle kalmadı, hakaretler içerisinde hayatından da ettiler.
38- Zaten ondan sonra da devletin başına bela olmuş, asla önlenemez, azılı bir canavar gibi tarihimize de devletimize de milli kaderimize de sahip oldular.
39- Bu arada; gelmiş geçmiş tüm padişahlar, hızla çöken devletin bu gidişatının müsebbibi olarak Yeniçeriler ve onların ağabeyleri olarak “Devşirme Enderunlular”ı görüyordu.
40- Endurunluların, silahlı gücü Yeniçerilerdi ve yılanın kuyruğu gibi duran başı onlardı.
41- Padişahlar bunu biliyorlardı da ancak “Yılanın Başı”na karşı, ellerinde hiçbir yaptırım güçleri yoktu.
42- Zira saltanatlarının bek’ası dahi onların elindeydi.
Bu gidişata dur deme cesaretini gösteren ilk padişah olan Genç Osman’ın kanlı hatırası, ancak yüz yılda küllendi.
43- Ve 1700’lü yılların başında 3. Ahmet, mücadelede yeniden iş başı yaptı:
44- Lale Devri’ni başlattı. Yeniçeriler açısından böyle bir devri başlatmak, affedilmez bir suçtu.
45- Ve ilk devlet sivilleşmesi olarak, devletimizin tarihinde yerini alan Lale Devri, kanlı bir Yeniçeri isyanı ile sonlandırıldı.
46- Uzun bir sessizliğin arkasından, yine bir yüzyıl değişiminde, devrin padişahı 3. Selim, Yeniçerilere dokunmadan “ Adam Gibi Bir Ordu” kurma faaliyetine girişti.
47- Bu girişim, devletimizin ikinci Lale Devri gibiydi.
48- Ve adı Nizam ı Cedid’ti yani yeni düzen…
49- Ve tabi aynı akıbete uğradı. Selim, tahtından ve canından oldu.
50- Onun yerine geçen 2. Mahmut, kafaya koymuştu bu haydut ordusunu ortadan kaldırmayı.
51- Ancak daha önceki padişahların yaptığı hatayı yapmak niyetinde değildi.
52- Sessizce pusuya yattı.
53- Padişahlığının on yedinci yılında, 1826’ da halkı arkasına alarak, başlattığı, bir nevi 15 Temmuz hurucuyla, “Haydutlar Ocağı”nı ortadan kaldırdı.
54- Tarihimizle buna Vaka-i Hayriye denildi yani hayırlı olay…
55- Vaka-i Hayriye yani Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması esnasında sadrazam, Benderli Mehmet Selim Sırrı Paşa’ydı.
56- Anlaşılan o ki Paşa da muzdaripti Yeniçeri serkeşliğinden.
57- Çünkü Sultan Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nda bir şekilde kendine yakın adamları başa getirerek güç kazandıktan sonra…..
58- …onlarla ilgili düşüncelerini gerçekleştirmeyi başaracak güçlü bir sadrazamın peşindeydi.
59- Bu itibarla padişah, o sıradaki sadrazam Galip Paşa’ya düşüncelerini açtı.
60- Ancak Galip Paşa, açık kalplilikle, kendisinin bu işte başarılı olamayacağını söyledi.
61- Aranan cesur ve gözü pek sadrazamın Benderli Selim Paşa’nın olabileceğini söyledi.
62- Böylece Selim Paşa 1824’te sadrazam oldu.
63- On yedi yıldır, bu ocağı kaldırmayı tasarlayan 2. Mahmut, yanına sadrazamı da alarak 25 Mayıs 1825’te bu fikrini uygulamaya koydu:
64- İlk iş olarak, “Eşkinci Ocağı” adı verilen yeni bir askeri sınıf kurulduğunu açıkladı.
65- Avrupa tarzında üniforma giydirilen, talimli ordu, 11 Haziran 1826’da eğitime başladı.
66- Tarih yine başlamıştı tekerrüre…
67- Bundan üç gün sonra Yeniçeriler ayaklandığı ve isli paslı fitne kazanlarını Etmeydanı’na çıkardıkları görüldü.
68- Ve haydutlar bildik, ukala gösterilerine başladılar.
69- Bunun üzerine, ulemayı yanına alan Mahmut, işi uzatmadı.
70- Ve Sancak-ı Şerif’i çıkararak, kendini ortaya attı.
71- Minarelerden verilen sal’a ve ezanlar eşliğinde halkı, Zorba Yeniçeri tayfasına karşı savaşmaya çağırdı.
72- Bu çağrı üzerine Yeniçeri Ocağı dışındaki bütün ocaklar ve devlet kuruluşları, padişaha sadakatlerini bildirdiler.
73- Artık operasyon zamanıydı.
74- Ve operasyon, Aksaray Etmeydanı’nda bulunan Yeniçeri Kışlaları, seri top ateşine tutularak başlatılmış oldu.
75- Daha ilk günde, 6 binden fazla Yeniçeri Etkisiz hale getirildi.
76- 20 bin civarında isyancı tutuklandı.
77- 15 Haziran’da başlatılan operasyon, 16 Haziran 1826’da Yeniçeri Ocağını tarihe gömerek bitirildi.
78- Bu Uğursuz Ocağı’nın yerine, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı yeni bir teşkilat kuruldu.
79- Yani “Muhammed’in Zafer Kazanan Askerleri…”
80- En kısa adıyla Mansuriye Ordusu… Tarihi hikâye bu!
81- Günümüzde yaşanan olaylarla tarihte yaşanan Vaka-i Hayriye’nin benzerliğini görüyorsunuz; değil mi?
82- Neredeyse tarih bile aynı…
83- Sadece, bu iki vak’ada benzemeyen taraf şu: Tarihteki hayırlı olayın arkasından bir ocak, dağıtılmış başka bir ocak kurulmuştu.
84- Ancak günümüzde, Sultan Mahmut’un kurduğu Mansuriye ordusunun devamı niteliğindeki TSK’nın içindeki bir klik yok edilmiş oldu.
85- Hayırlı olay mevzi, sathi değil.
86- Yani günümüzde, asıl ordu yerli yerinde duruyor.
Şimdi gelelim bu tarih perspektifinin arkasından sevgili Nevres’in sorusuna:
87- Demişti ki o: “Abi, darbe kesin bitti mi; tehlike kalktı mı?
88- Doğrusu ben inanmıyorum, bu yapının pes ettiğine…”
89- Cevabınız bugünlerde tekrar öne çekilen “Türk Baharı” videomuzun son cümlelerinde saklı.
90- Biz de orada: “Ergenekon Operasyonlarının sonunda, 2016’ya gelindiğinde, Türkiye’de bir darbe artık hayal oldu diyenlere karşı, mealen diyorduk ki:
91- Yanlışınız var. Bidayetten beri ordumuzda, var olan iki darbesever damar bulunmakta.
92- Biz, bu damardan birisine Alman Ekolü, diğerine de İngiliz-Amerikan Ekolü diye geliyoruz; malumunuz.
93- Sizin, Ergenekon Çökertilmesi diye önemsediğiniz olaylar zinciri, bu iki darbeci klikten, Amerikan Ekolünün, Almanit Ekolün önünü kesmesinden başka bir şey değildi.
94- Zaten önü kesilmemiş olsaydı, 2012 yılında Mit Krizi değil darbe yaşanacaktı.
95- Buradan hareketle söz konusu çökertmeden sonra Almanya adına darbe planlayıcısı olarak, ordu içine yuvalanmış olan Almanist Klik darbe yapar mı diyorsanız?
96- Hayır, yapamaz! Lakin darbeci Amerikan Kliği, şu anda orada duruyor ve orduya tek başına hakim durumda.
97- Bu gücü ve rakipsizliği nedeniyle icap ettiği saatte, darbesini de yapar; devlete de el koyar.
98- Ve demiştik ki: Böylesi bir girişimi önleyebilcek tek güç olarak, Rusya Kızıl Ordu Darbesi örneğinden hareketle “1000 Yeltsin” aranmakta…
99- Eğer yapacak olursa, bahis mevzu bu kliğin bir darbe denemesinde, sokağa sürdüğü tankların üzerine çıkma yiğitliğini gösteren “Sivil Kahramanlar” bulunabilirse olası darbe önlenir.
100- Yoksa önlenemez.
101- Ve buna bağlı olarak, 21. Yüzyıla da el koymak niyetinde olan Batılı Tötonik güçler, bu plan ve operasyonlarında başarı sağlar.
102- Zira orta yerde duran bilinmezlik, 21 Yüzyılda var olmak ve yok olmak meselesi olarak cevap bekliyor.
103- Hem Batılılar, hem de bizim için durum bu…
104- Ve bu durum, az buz bir şey değil.
105- Bunun için darbede yapılır, savaşta çıkarılır.
106- Eğer, dünyanın derinliklerdeki lanetli lortlar, planlarını hayata geçirmek için darbeden başka bir yol bulamıyorlarsa, son sadme olarak darbe, darbe, darbe…
107- Yani kısacası, her zamanki tik taklarıyla darbe saati işlemekte…
108- Bu itibarla yarın sabaha, Hasan Mutlucan türküleri ile uyanırsanız hiç şaşmayın.
109- Aa, bu kadar mı yakın? Evet, bu kadar hatta daha da!
110- Devam edelim efendim konumuza.
111- Sevgili Nevres’in sorusuna bir daha bakarak: “Abi, darbe kesin bitti mi; tehlike kalktı mı?” diyordu kardeşimiz.
112- Onu bekletmeyelim ve cevabı daha fazla uzatmadan yazalım: “Hayır bitmedi!”
113- Zira 15Temmuz’la birlikte çökertilen, Amerikan Neo-konlarına bağlı darbecilerdi.
114- Artık biz biliyoruz ki Amerika bir değil, CIA tek değil. En az iki…
115- Bu sayı nedeniyle 15 Temmuz’da Cumhuriyetçi Amerika’nın uzantılarının bertaraf edilmesi, darbe tehlikesini ilelebet bitirmez.
116- Aslında, daha da kolaylaştırır ve artırır.
117- Şu anda Amerika’nın, uyku halini yaşmakta olan diğer darbecileri ya da “Bizim Çocuklar” her akşam “Big Boss”dan gelecek olan; “Ekibi Harekete Geçirin Çocuklar!” haberini bekleyerek yatıp kalkıyorlar.
118- Hem de rakipsiz olarak ve 15 Temmuz kalkışmasının tecrübesi ile birlikte planlarını yenileyerek…
119- Nedir bu planlarda yenilenen? Tabii ki halkın direnişi hakikati…
120- 15 Temmuz akşamı anlaşıldı ki Türkiye halkı eski halk değil, her an “Gizli Efendiler”e baş kaldırabilen bir halk haline gelmiş durumda. Vay, sen ha!
121- İnanın şimdilerde sözünü ettiğimiz “İkinci Amerikan Darbeci Kliği”ne akıl verenlerin, şöyle demediğini kim garanti edebilir:
122- “Ee, Ne yapalım? Türk halkı ‘Biz Gizli Efendiler’e baş kaldırabilen bir halk haline gelmişse gelmiş?
123- Biz de ona göre planlarınızı yenileriz. Olur biter…” Tabii ki hiç kimse garanti edemez bu sözün, derin mahfillerde söylenmediğini!
124- Bu doğrultuda, “Gizli Efendiler”in planları yenilenmiş durumda.
125- Ve onlar, hayata geçirecekleri yeni bir darbe girişiminde, halkı da bertaraf etmenin tüm yollarını planlarına eklemekle meşguller.
126- Soralım: “Ne olabilir 15 Temmuz gecesinde yaşananlardan daha kötüsü?”
127- Efendim, 15 Temmuz gecesinde yaşananlar sadece darbeydi.
128- Ve nice darbeler görmüş olan bu şerbetli halk, tehlikeyi püskürttü.
129- O halde, bundan sonra yapılacak olan darbe sadece bir darbe olmayacak.
130-Ya?
131- Bundan sonra yaşanması muhtemel uğursuz gecelede hayata geçirilecek olana tam bir “DARBE-SAVAŞ” diyebiliriz.
132- Yani Allah korusun; bu, olası bir darbe gecesinde, Ankara’nın merkezi bölgesinde, klasik kodlarıyla bildik darbe yapılırken, başta Kızılay Meydanı olmak üzere, ülkenin tamamında savaş hali yaşanacak demektir.
133- Bunun küçük örneği Mısır’da hayata geçirildi, biliyorsunuz.
134- 15 Temmuz gecesinde Türk halkının verdiği şehit sayısı 161 iken, Mısır halkının darbe ertesi gecede verdiği Tahrir Meydanı kaybı 4000’e yakındı.
135- Unutmayalım ki bizim her şehrimizde bir Tahrir yani Kurtuluş Meydanı bulunmakta.
136- Varın Siz hesap edin olası bir gecedeki kayıplarımızı.
137- Böyle kanlı bir kalkışmaya, hangi halk dayanabilir ki?
138- Bu olumsuz tablonun arkasından; yakın gelecekte Türkiye’de darbe değil ama daha iyimser bir operasyon beklediğimizi söyleyebiliriz.
139- Lakin beklediğimiz bu operasyonun iyimser mi kötümser mi olduğuna da siz karar vermelisiniz:
140- Hepinizin bildiği gibi nice zamandan beri hedefteki adam, Cumhurbaşkanımız Erdoğan… 141- 141- Yani diyorlar ki şom ağızlılar, “Halkının ve mazlum milletlerin nazarında liderliğini kanıtlamış olan bu Uzun Adam, eğer ortadan kaldırılırsa ne darbeye gerek kalır; ne de benzeri bir operasyona.”
142- İşte, bu sebeple “MELUN EL”in şimdilerde, darbeden çok, bu konu üzerine eğileceği kanaatindeyiz.
143- Temel itibariyle 15 Temmuz’da da bu konu, bir ayrıntıydı.
144- Yani “Fetullahçı Darbe Gecesi”nde hainler, darbeyle birlikte Erdoğan’ı da ortadan kaldırmayı planlamışlardı.
145- Lakin öldürmeyen Allah öldürmüyor işte.
146- Hainlerin planındaki bir saatlik gecikme, hem Erdoğan’ın hem de ülkenin kaderini kurtarmış oldu. Şükür!
147- Bu durumda gerek halkın ve gerekse devletin, “Erdoğan”ı nadide bir mücevher gibi korumaktan daha önemli bir işi yok!
148- Hele, “Uğursuz Gece” itibariyle Erdoğan’ın yanı başındaki subayın da “Paralelist” çıkmasından sonra…
149- Geçelim konunun bir başka boyutuna: Ve soralım başuçta: “Bu meseleleri, kökten halletmenin bir yolu yok mu?”
150- Elbette var! Yukarıdaki tarihi örneklerini boş yere vermedik…
151- O örneklerde padişahların, kangren olmuş mevcut ordudan hayır beklemediklerini, harekete yeni bir ordu kurarak başladıklarından anlıyoruz.
152- Lakin bunun da tehlikeli bir yol olduğu, ıslahat girişimlerinin menfi sonuçlanmasıyla ortaya çıkıyor.
153- Bu durumda, kesin çözüm teklifimiz, elbette orduyu ortadan kaldırıp yeni bir ordu kurmak olmayacak. Haşa!
154- Dediğimiz gibi tarihi tecrübeler, uygulananların başında yeni bir ordu kurmanın yol olmadığını gösteriyor bize.
155- O halde yapılacak şey nedir? Gayet kolay! Orduyu Millileştirmek…
156- Bu mümkün mü? Elbette!
157- Şu an itibariyle ülkemizde uygulanan adli prosedür, olağan zamanlar hukukuna bağlı değil. 158- Bir bir darbe hatta avaş hukukunun uygulanıyor olduğunu herkes görmekte.
159- Yani aslında, 15 Temmuz Kalkışmasının devletimize verdiği bir kolaylık da bu oldu demek mümkün.
160- Görüldüğü üzere, nice zamandan beri “Gayrimilli” hale gelmiş olan yargı, girişimin ikinci günden itibaren hızlı bir “Milli Hukuk Operasyonu”na tabi tutuluyor.
161- Oysa devlet, yıllardan beri bunu nasıl yapacağını düşünüyor ve bir türlü bilemiyordu.
162- Buradan hareketle ordu dahil derhal, devletin her biriminde bir “Millileştirme Operasyonu” başlatılmalı.
163- Ve bu iş, bir hafta içerisinde sonlandırılmalı.
164- Devletin tüm kurumlarındaki “Gayrimilli Anlayış”lar, normal zamanların kanununa ve kitabına bakılmadan, darbe ile irtibatlandırılarak saf dışı edilmeli.
165- Bilhassa orduda, behemehal yapılması icap eden şey budur.
166- Zira şu anda ordu, hiç olmadığı kadar sivil idare karşısında çaresiz durumda.
167- Hatta hemen söyleyeyim şunu: 15 Temmuz gecesi, Erdoğan ve halkın el ele vererek hayata geçirdiği müspet gelişmeler, sadece siyaseti ve hükümeti değil,
168- …..orduyu da çirkin bir operasyondan kurtardı dense yalan olmaz.
169- Zira ordunun beyni olan Genelkurmay, ilk saldırıda sıradan bir karakol gibi düşürülmüş; 170- Genelkurmay Başkanı dahil tüm Kuvvet Komutanları ve ileri gelen apoletli zevat tutsak edilerek hapse atılmıştı.
170- Onları, bu çaresizlik ve askeri mahcupluktan kurtarıp eski görevlerine getiren de bizatihi halkın kendisi oldu.
171- Yani ordu halkı değil, halk orduyu kurtardı!
172- Bu itibarla orduda yapılacak bir “Millileştirme Operasyonu”na, daha önceleri olduğu gibi komuta kademesinden en ufak bir itirazın geleceğini zannetmiyoruz.
173- Peki, nasıl yapılacak bu “İyileştirme Operasyonu?”
174- Her şeyden evvel, on gün sonra yapılacak olan 1 Ağustos YAŞ toplantısında, sivil siyasetin kılıcı acımasızca, listeleri doğramalı…
175- Ve gayri milli fikirler taşıdığı bilinen tüm komutanlar, derhal emekliye sevk edilmeli. 176- 176- Yerlerine milli duruş sahibi olduğu bilinen “Anadolulu Kumandanlar,” geçirilmeli.
177- Hem de gerekirse kendilerine ektra terfiler verilerek…
178- En önemlisi; askeri liseler ve harp okullarındaki eğitim ve buna bağlı olarak ders kitapları, sil baştan yapılmalı ve müfredat yeniden yazılmalı.
179- Böylece askeriye maarifi, Anadolu milliyetçiliği etrafında şekillendirilmeli.
180- Ve en önemlisi: generalliğe atlamada bir eşik olduğu bilinen “Kurmaylık Handikapı” derhal iptal edilmeli.
181- Milli duruşları nedeniyle kurmaylığa geçirilmemiş Anadolu ruhunu taşıyan vatanperver ve inançlı albayların, “Milletin Paşası” olmalarının yolu açılmalı.
182- Ve bunun gibi pek çok detay, hayata geçirilmeli ki Ordu Millileşmiş olsun.
183- Bitmedi: Artık biliyoruz ki… 15 Temmuz’da yapılan hain darbe planında rol alanların sayısı şu anda 3000 civarında.
184- Aynı zihniyette olanların ve o gece rol almamış olanları da üzerine koyarak bir tahmin yapmamız gerekirse ortaya, en kabadayı bir tahminle 10 bin sayısı ya çıkar, ya çıkmaz.
185- Şu andaki muvazzaf ordu nüfusunu, 700 bin sayarsak, 15 Temmuz Kalkışmasının karşısında duracak olan sayının 690 bin olması icab ederdi.
186- Peki soralım şimdi, o uğursuz gecede neredeydi bu 690 bin asker?
187- Ve isyankar 10 bine karşı ne yaptı? Cevap açık: Hiçbir şey…
188- “Kışlalarına kapanıp olayın sonlanmasını beklediler.” demek onlara hakaret olmaz, durumun tespiti olur sadece.
189- Peki o anda yani Ankara semaları cayır cayır yanarken ki Halet-i Ruhiyeleri nasıldı acaba? 190- Tahmin olarak söylüyoruz; “ Bizim yapamadığımızı bunlar yapıyorlar. O halde durup sonucu bekleyelim.
191- Nasılsa, ortalık durulunca yani daha sonra ellerinden alırız!” diye mi düşünüyorlardı, aralarındaki darbeci kafalar? Ne dersiniz?
192- Bizce, galiba evet! Nereden mi tahmin ediyoruz böyle denilmiş olacağını? Tabii ki tarihten ve onun da örneği var! Baklım 1960 Darbesine…
193- Başlangıç olarak Almanist Klik tarafından yapılmıştı “Menderes İhtilali.” İhtilal Konseyi, aynı yıl içerisinde Amerikanistlerin yaptığı bir iç darbe ile ele geçirildi.
194- İşte, o yüzden dağıtıldı Güvenlik Konseyi’nin albayları; kimi Hindistan’a sürüldü; kimi bilmem ne istana.
195- Hatta arkasından bir başkası iki kere darbe yaptı darbecilere karşı.
196- Albay Talat Aydemir’den söz ediyorum. O hırslı Albay, birinci denemesinde affedildi fakat ikincisin de mecburen asıldı.
197- Sadece o değil, “sonradan kıvırıp ilk ekolün elinden alan diğer ekolcüler.”
198- 1970 yılında da 9 Mart Cuntasına karşı. 12 Mart Cuntası aynı şeyi yapmıştı. Yani Alman darbecilerinin kazanımını, Amerikan darbecileri ele geçirdi.
199- Adetleri bu! Bilmem anlatabildik mi?
200- Peki o gece yani 15 Temmuz’da silahlı güç olarak kim vardı ortada? Elbette ki Kahraman Polis…
201- Yani “Darbeyi Erdoğan, halkımız ve polis el ele vererek bozdular.” dense hakikat ikrar edilmiş olur.
202- Bu durumda, devleti, milleti ve sistemi koruyabilecek yegane silahlı güç, millet olarak güvenebileceğimiz yegane devlet kuruluşu olarak “Emniyet” karşımıza çıkmakta.
203- Yani 3. Selim’in Nizam ı Cedit ordusu, 2. Mahmut’un Sekban-ı Cedit ordusu ve Eşkinci Ocağı, zaten kurulmuş; yüz atmış küsur yıldır yanıbaşımızda duruyormuş da haberimiz yok.
204- İşte, o eski “Uğursuz Yeniçeri Ruhu”nun tekrar, bu milletin ensesinde boza pişirmesine, 15 Temmuz gecesi engel olan o güç yani Emniyet Teşkilatı kendisini bir kere daha ispatlamış bulunuyor.
205- Daha ne yapsın?
206- O halde işin burasında Türkiye ne yapmalı? Şu anda sayısı, 200 bini geçkin olan polis teşkilatının mevcudunu, en kısa zamanda 500 bine çıkarmak işe başlamak için ilk adım olabilir. 207- İlaveten, 15 Temmuz’un karargahlarından biri haline getirildiği anlaşılan Jandarma Komutanlığının, bugünkü hali sonlandırılarak;
208- …teşkilat, sıradan bir birim olarak İçişleri Bakanlığı’na, daha doğrusu Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlanmalı.
209- İsmi değiştirilmeli ve tarihimizdeki adı ile “İnzibat”a dönüştürülmeli. Sayıları da en az 250 bin olmalı ki… Polisle birlikte 750 bine tamamlanarak ordu ile eşitlensin.
210- Bitti mi? Hayır! Emniyet’in bir birimi olarak “İnzibat Teşkilatı”nın, tıpkı ordu gibi en ağır silahlarla donatılmasının da şart olduğu kanatindeyiz.
211- Teşkilatın görevi, şimdi olduğu gibi şehirl dışındaki kırsal kesimde polis görevini görmek olmaktan çıkartılmalı.
212- Buna bağlı olarak kırsal kesimlerde ortadan kaldırılan jandarmanın işi, doğrudan doğruya polise devredilmeli.
213- İnzibat Teşkilatı ise tek vazife ile büyükşehirlere konuşlandırılmalı. O vazife ne mi? Sadece darbekırıcılık, terörezicilik… O kadar!
214- Efendim geldik makalenin sonuna. Fakir, bunları yazdık ama işin en doğrusunu Aliym olan Allah ve elbette devletimiz bilmekte diyerek.
215- Bu itibarla büyüklerimiz, lazım geleni zaten yapacaktır; inanıyoruz buna. Mutlaka yapmaya başlamışlardır bile… Olsun!
216- Yine de kalkışma nedeniyle biz de bunları söylemiş olduk. Kardeşlerimize duyurduk.
217- İnşallah; bu arada sevgili dostumuz Nevres’in kafasındaki, tereddüdü de izale etmişizdir. Hepinizi dualarla selamlıyorum.
Ahmet YOZGAT