Twitter Soru-Cevap bölümümüzde sevgili Adil’in bir sorusu var.
NOT: DerinDunya (@www_DerinDunya) ve Ahmet Yozgat’ın (@a_yozgat) Twitter hesaplarından derlenmiştir.
https://twitter.com/www_DerinDunya/status/652562310381338624
- Konumuz Nüfuz İmparatorlukları ve TÜRKİYE…
- Mahallede bir esnaf arkadaşımız var.
- Yo, berber değil; bu yorgancı.
- Başı, cıvıl cıvıl kaynayan bir esnaf bizim Adil.
- Mahallenin akıllısı, delisi…
- Günde bir yol uğramadan geçmiyor Adil’in kışları kömür sobasıyla ısıtılan küçük dükkânına.
- Dükkân dediysem, bildiğiniz “Mahalle Meclisi” yani…
- Ortam, meclisvari olunca haliylen siyası tartışmalar ve fikir alış verişleri de oluyor.
- Fakir de orada bulunuyor bazen, çok sık olmasa da.
- Ve birkaç gün önce de şöyle bir uğradım; “Kışları sobalı, yazları pervaneli amatör meclis”e, biraz yellenmek maksadıyla.
- Baktım, bizim Demir de orada.
- Sever beni Demir hatta “abi” diye hitap eder ve fikirlerime itibar eder.
- Hazır beni yakalamışken boş salmadı sevgili Demir ve son günlerde kafasına takılan bir soruyu cevaplatmadan bırakmadı mübarek.
- Ve dedi ki; “Kuzey Irak’taki Kürtler Turkiye’ye katılmak istiyorlarmış abi; sence bu doğru olabilir mi?
- Diyorlar ki Kuzey Irak toprakları, Türkiye’nin olacakmış! İnanalım mı?”
- Sevgili Demirciimin haritamızı büyütmeye çok hevesli olduğunu ve böyle bir hususu bulmuşken, beni sağmadan bırakmayacağını bildiğim için oturdum yanı başına ve aldım sazı elime…
- Hem demirin kafasındaki soru cevabını bulsun, hem de siz de duyun diye. Kötü mü?
- Hemen burada sözün başında söylemeliyim ki Kuzey Irak’ın Türkiye’ye katılması, şu an ilişkiler ne kesafetteyse o kadarla sınırlı bir durum sayılır kanaatimizce.
- Evet, Kuzey Iraklı halk, Türkiye ile birleşmek isteyebilir.
- Hatta Kuzey Irak idaresinin de böyle bir arzu taşıdığını da söylemek mümkün.
- Ancak bu bir anlam ifade etmez.
- Zira dünyanın lordları, bundan sonra oraları için ne planlamışlarsa halkların ve idarelerin bu planın dışına çıkmalarının imkânı yok gibidir.
- Ta ki Türkiye, Cerablus Harekatını genişlete genişlete oralara varana dek…
- Sözün burasında Demir, kesti sözümü: “Yani abi, Cerablus büyüyecek mi?” diye yeni bir dosya açmaya kalktı.
- Mevzuyu halen açık dosya üzerinden yürütmek niyetindeydim.
- Ama yine de “Cerablus, El Bab, Membiç… Sonra önümüzdeki günler gözterecek…” dedim.
- Sonra döndüm ana konuya…
- Demirciiim! Hatırlarsan o bölgeler, yüz sene evvel Osmanlı’nın birer vilayeti hatta kazası ölçüsünde yerlerdi.
- Ancak hiç istemediği halde Osmanlı Devleti, 1914 yılının ortalarında kendini Birinci Dünya Savaşının içinde buldu.
- Tabii ki hiç arzu etmediği şekilde de savaştan mağlup olarak çıktı.
- Bunun neticesinde o bölgeyi formatlama işi savaşı galip olarak bitiren devletlerin iki dudağı arasına terk etti/etme zorunda kaldı.
- Onların iki dudağından biri SYKES, diğeri de PİCKOT’tu.
- Bu iki diplomat, gönülleri nasıl istiyorsa önlerine konan ülkeyi masa başında, ellerinde cetvelleri ve makasları olduğu halde paramparça ettiler.
- Bu ameliyattan önce o bölgede ne bir Suriye vardı, ne bir Irak ve ne de bir Ürdün vardı.
- Ama hepsi oldu.
- Ve aradan yüz sene geçti.
- Şimdi Suriyeliler, Ürdünlüler ve Iraklılar, zaman içinde doğal bir görünüme bürünmüş olan sun’i devletlerinin peşine düştüler;…
- …parçalansın ya da parçalanmasın arzuları doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmekteler.
- Bunun gibi dünya, yeni bir döneme girmiş durumda.
- Ve şimdilerde oralarda bir savaş yaşanmakta.
- Tabii ki bu savaşın sonunda yeni galipler ve mağluplar çıkacak ortaya.
- Dolayısıyla galip çıkanlar yeni Ortadoğu’nun da yeni planlayıcıları ya da yapıştırıcıları olacaklar.
- Lakin bununla birlikte bir gelecek dünya öngörüsü yaparak, bölgeye bir projeksiyon tutmak niyetindeyiz.
- Böylece senin kafandaki soru işaretlerini de izale edeceğimizi ummaktayız Sevgili Demir…
- Evvela şu: Birinci Dünya Savaşından sonra klasik toprak kazanımları devri kapandı.
- Ve bununla beraber, “NÜFUZ İMPARATORLUKLARI” konsepti başladı.
- Bu itibarla dünya devletleri, 1944’te o zamanki mevcut sınırların değişmemesi hususunda anlaştılar.
- Ondan beri, dünyadaki sınırlar, hemen hemen değişmedi.
- Çekoslovakya’nın iki halkının kendi aralarında anlaşarak ayrılmasını ve iki ayrı devlet olmasını; bir Sudan’daki bölünmeyi atlayarak söylersek…
- Ta ne zaman… Rusya’nın önce Gürcistan, ardından Ukrayna/Kırım operasyonlarına kadar.
- Hemen söyleyelim: Rusya, bu operasyonları uluslararası anlaşmaları ve devletler arası hukuku çiğneyerek yapmıştı.
- Bu nedenle dünya tarafından, hareketi hoşnutlukla karşılanmadı.
- Fakat baskın, basanın olduğuyla kaldı ya da kaldı mı o da belli değil henüz.
- Gelelim Ortadoğu’ya: Rusya kendi bölgesinde yaptığı bu atraksiyonlardan keyf almış olacak ki bir benzerini Ortadoğu’da tekrarlamak niyetiyle Suriye’ye girdi.
- Uzunca bir süre orada ve operasyonuna devam etmekteydi…
- Sonra Türkiye ile şu meşhur uçak krizini yaşadı.
- Yani Suriye, Rusya’ya pek yaramış değil.
- Gerek operasyon ve gerekse uçak krizi nedeniyle içine girdiği yolun bir çıkmaz olduğunu, halkın tepkisi sokağa dökülünce anladı.
- Üstelik, Türkiye de kendisini hiç “iplememiş”ti. Yani it ürür, kervan yürürmüş.
- Böyle bir örnekte en makul olanı “it”in susmasıymış. Ama it akıllıysa…
- Neyse ki itleri bilmeyiz ama “ayı”lar akıllı çıkarak Ankara’nın uzattığı dost elini havada bırakmadı.
- Dönelim tekrar: Hemen söylemeliyiz ki temel itibariyle Rusya’nın, Suriye’de yapmak istediği bir sınır değiştirme operasyonu değildi.
- Her ne kadar tartışmalı hale gelse de Putin, mevcut rejime destek olmak üzere orada bulunmakta; hem de rejimin tiranı Esed’in davetlisi olarak.
- Ortak operasyonun amacı, Esad’ın etki sahasını, Suriye coğrafyasında genişletmek şeklinde okunmalı.
- Zira operasyonu bu amaçla yapmakta olduğu o kadar da saklı değil; açık.
- Çünkü Esed, kendisine hangi ciheti önerirse oraya saldırmakta.
- Esed’in en başarısız olduğu yer, Türkmen Dağıydı.
- Esed, oradaki başarısızlığı, Rusya’yardınıyla yapmaya niyetliydi.
- Bu nedenle Rus uçakları orada, dönüp durmakta ve yeni silahları, kardeş Türmenlerin dağı ve Dost Kürtler’in Cebel-i Ekrad’ında denemekte.
- Moskova’nın Suriye operasyonu, bugüne münhasır olduğu gibi bundan sonra ülkenin kaderini belirlemek için kurulacak masada bulunmak…
- Operasyona devam, hem Esad’ın, hem de kendisinin söz hakkı elde etmesine yardımcı olacak. Ancak bununla birlikte son zamanlarda Sykes-Picot anlaşması sıkça tekrar edilir oldu.
- Zamn zaman fakir de sorulmakta: “Sykes-Pickot bitiyor mu?” diye…
- Bu hususta kanaatimiz odur ki Sykes-Pickot bitmiyor.
- Yani devletleri Sykes-Pickot’dan kalma mevcut sınırlar korunuyor, korunacak…
- Fakat şimdilerde olan biten batı tasarrufu, eski sınırların içinde bir operasyon biçiminde kendini tarihe yazdırmakta.
- Tıpkı Çekoslovakya da uygulandığı gibi ve kısmen Rusya’nın Gürcistan’a yaptığı gibi bir durumla karşı karşıyayız…
- Yani bu operasyonların sonunda Suriye, Suriye olarak kalacak fakat içerisinde beş ayrı bölge oluşturulacak deniyor.
- Bir nevi Suriye, ABD’ye benzetilerek Suriye Birleşik Devletleri haline getirilecek de denilebilir.
- Hakeza Irak’ın durumu da budur.
- Yani biz de titizlikle bir kutsal tasarruf misali korunan Sykes-Pickot sınırları içerisinde bir Irak Birleşik Devletlerinden söz etmek mümkün demekteyiz.
- Bunun dışında Ortadoğu ile ilgili planlanan başka birleşik devletler de olmalı.
- Bunlar, Arabistan Birleşik Devletleri, Mısır Birleşik Devletleri şeklinde sıralanabilir.
- Burada duralım. Ve dönelim yukarıdaki soruya yani Kuzey Irak meselesine.
- Irak’ın, bugünkü ölçüsünden yola çıkarak söylemek gerekirse ülke parçalanmıyor.
- Yani Körfez Savaşlarından beri yapılan ameliyatlarla Irak’tan ayrı ayrı devletler çıkartılmıyor.
- Her ne kadar Mesut Barzani 2016 yılında; “Kuzey Irak’ın bağımsızlığını oylayacağız ve bir referandum yapacağız!” dese de.
- “Barzani, bu dediğini yapamaz, yapsa da yaptığı ile kalır.” Diyeceğiz lakin 2016’ı zaten yarılanmış durumda.
- Mesut Beg’in referandumu ne zaman yapacağının takvimi, resmiyet kazanadı bile.
- İlaveten, onun etrafında planlanan bir darbeden söz edildi; biliyorsuz.
- Yani o da “kendisi himmet dede…”
- Türkiye’ye ihtiyacının olduğunu, son Türkiye ziyaretinde ortaya koydu.
- Neyse Demirciim! Görünen o ki üst akıl, Irak’ta üç bölge oluşturacak gibi.
- Yani Federatif bir yapı şeklinde üç devlet formatlanacak deniyor.
- Ve bölgenin adı Irak Birleşik Arap Devletleri şekline dönüştürülecek.
- Ancak bu yeni yapılanma bununla sınırlı kalacak gibi durmamakta.
- Anladığımız o ki oluşturulacak bu birleşik devletlerin her bir parçası içerisinde de benzeri birer dizi operasyon planlanmakta.
- Yani alt her devlet, yeniden bir parçalanmaya tabi tutularak kantonlara dönüştürülecek.
- Ve böylece dünya bir kantonlar yüzyılına girerek yeni harita biçimini ortaya koyacak.
- Bundan çıkardığımız sonuç şudur:
- Dünyanın yönetsel yöntemi için Kadim Yunan’a gidip oradan kopya çekecek.
- Daha açık bir tarifle bölgenin gelecek resminde “Site/Şehir Devletleri” ortaya çıkacak.
- Şimdi gelelim asıl soruya: “Kuzey Irak, Türkiye’ye mi bağlanıyor?” mu sorusuna…
- Bu soru için en üstte verdiğimiz cümleyi tekrar edelim: Kuzey Irak’ın Türkiye’ye bağlanması ölçüsü ancak bu kadar yani bugün itibariyle ilişki neyse o…
- Kısacası Türkiye’nin nüfuz alanı içerisinde bir Irak parçası…
- Bu örnek, bundan sonra kurulacak olan Irak Birleşik Devletleri’nde bir mustra olarak karşımıza çıkmakta.
- Yani söz konusu birleşik devletlerin sınırları olabildiğince gevşek tutulacak kanaatini taşımaktayız.
- Her ne kadar alt devletler, federalizm içerisinde bir merkezi otoriteye yani bir başkente bağlı olacaksa da bunun, sadece idari anlamda bir bağlanmaktan öteye bir anlam taşımayacağını görmek olası.
- Yani ırak federal Devleti’nin Kuzey parçası olarak bizim tabirimizle “Barzaniyye Devleti” resmen Bağdat’a bağlı ancak onun dışında ve sivil ölçüler içerisinde Türkiye’nin nüfuz dairesine dahil olan bir yapı olarak varlığını devam ettirecek.
- Öyle ki bu iki devlet arasında, bugün Türkiye- Gürcistan kontağında ve tabi Türkiye-Kuzey Kıbrıs evliliğinde yaşanmakta olan pasaportsuz geçiş ölçüsünde bir ilişkiden söz edilirse yanlış söylenmiş olamaz.
- Pasaportsuz geçiş bu iki bölge arasında yani Türkiye ve Kuzey Irak irtibatında, gayrı resmi bir yakınlaşma sağlayarak birlikte, tek organizasyonun iki eş parçası gibi bir görüntü arz edebilir.
- Ancak bunun bir mahzuru yoktur.
- Hatta aynı paranın geçerli olduğu, aynı sivil hayatın ve toplumsal kültürün kendisini var ettiği bu topraklar, birbirlerinin devamı gibi bir özellik de arz edebilir.
- Bu da Irak Birleşik Devletleri hakikatini ortadan kaldırmaz.
- Devam edelim manzaranın güzel tarifine…
- Bu yapılaşmada, her iki tarafın vatandaşları, birbirlerinin ülkelerinde tıpkı diğer vatandaşlar gibi yatırım yapabilir.
- Çeşitli biçimlerde ticari faaliyette bulunabilir.
- Eğitim imkânlarından yararlanabilir.
- Ve bunun gibi bir takım başka başka birlikte olma ameliyesini dahi yaşayabilirler.
- Ama Bağdat yine Bağdat’tır, Erbil yine Erbil, Ankara da Ankara…
- Kuzey Irak’ta yaşanan, Türkiye-Kuzey Irak ilişkisinin tarifinden yola çıkarak Güney Irak’la da İran’ın yakınlaşmasından söz edebiliriz.
- Yine bunlar gibi benzeri bir coğrafi manzaradan söz edebileceğimiz Suriye Birleşik Devletleri’nin, Halep Devleti bölgesinin Türkiye ile yakın ilişki kuracağı da buradan bakınca gördüğümüz bir başka olgu olarak karşımıza çıkmakta.
- Ve yine bunun gibi Suriye Birleşik Devletleri’nin, Şam Bölgesi komşusu Ürdün’le Suriye bölgesi ise Lübnan’la yakınlaşacak denilebilir.
- Ve belki plânlanan olası bir Aleviyye bölgesinin de muhtemel Dürziye vilayetinin yakınlaşma noktasında Lübnan’ı tercih edebileceğinden bahsetmekte bir mahzur yoktur.
- Hemen ekleyelim: Sözünü ettiğimiz Devleti Aleviye ile ilgili olarak bir başka tahmin de Hatay üzerinden, Türkiye’nin tercih tahtasında olduğudur.
- Yani şu an Türkiye’nin, neredeyse kanlı bıçaklı oldu bir rejim olarak “Esedyan Oligarşisi”yle masaya oturup “Dostluğumuzun neresinde kalmıştık?” demesini de mümkün görmekteyiz.
- Hatta biz bunları yazarken, Ankara ve Şam, çoktan anlaşmış bile olabilir.
- Ve bütün bunlar için biçtiğimiz tarih sonu da 2025’tir, uzak değil.
- Sonuç olarak: Türkiye’nin güneyinde Suriye ve Irak’ta denenen bu yöntem eğer, barışçı ve insani bir performans gösterebilirse dünyanın diğer bölgeleri için de örnek teşkil edeceğini söylememiz mümkün.
- Bu tür bölünmeler ve yakınlaşmaların özü, ticarete dayandığı için insanlar arasındaki ilişkinin şekli pragmatist bir doğru üzerinde gelişecek demektir.
- Bu sebeple olası sınır savaşlarının imkanı da kalmayacak.
- Burada çizdiğimiz panorama, bir anlamda dünyanın gelecek resmi sayılabilir.
- Resmin tanzimi, teorik olarak yerinde ve son derece uygun ve yerinde bir öngörüdür.
- Ancak pratiğin nasıl olacağını uygulama hayata geçtiğinde görmek mümkün hale gelecek demek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
- Bu nedenle her şeyin doğrusunu Alim olan Allah biliyor. Ahmet Yozgat…
NÜFUZ İMPARATORLUKLARI fikri bana biraz hümanist geldi.pek katıldığımı söyleyemem.en azından bu TÜRK örf adet ve gelenekleri ile islamda şehitlik konularıyla taban tabana zıttır.bu söylenen nüfuz imparatorluklarını yunanistan da düşünebilirsiniz.fakat bu coğrafya da bu kültürde bunu uygulamaya sokmak ve başarı beklemek batı kültürünün bu coğrafyaya yoz ve yabancı olduğunun ispatı veya yeni bir oyunu olarak düşünülebilir. sokak jargonu ile genç bir çifti yatağa sokup siz burda yorganın altında yatın.ama sakın bir şey yapmayın hadi bakalım cici çocuklar allah rahatlık versin ben ışığınızı da kapatayım diyerek hiç bir şey olmamasını beklemek ne kadar doğruysa NÜFÜZ DEVLETLERİ projeside o kadar gerçekçi. o nedenle olaylara realist yaklaşmamız bu gibi düşüncelerden kendimizi ve toplumumuzu arındırmak ve aydınlatmak gerekir kanaatindeyim. emperyalistler güçlerinin yetmediği ateşle oynadıkları alanlarda Nasrettin hoca misali ya tutarsa kavlinden bu gibi oyunları sahneye sürmüş olabilirler. yok kardeşim olmaz öyle bir şey ne demekmiş NÜFÜZ DEVLETLERİ bu fikrin ve projenin şiddetle karşısındayım.bazen insanların fikirlerini duyunca KES LAAAAANNN diyesim geliyor ancak hoşgörülü laik demokratlık yönüm gözümün önüne geliyor PARDON bi bakarmısınız demek zorunda kalıyorum ya buda beni kahrediyor. bu millet ve bu toplum derin devletiyle sığ devletiyle milletiyle şehit vererek aldığı toprakları ancak ve ancak bedeli mukabilinde terkeder. bedeli mukabilinde de bu topraklarda kalır. batılı bunu çok iyi biliyor ceraplus operasyonun da türkler şehit vermesin diye azemi gayreti gösteriyor. o da biliyor ki bu millet şehitler verdiği bir yerden kolaay kolay çıkmaz.buraları işler eker biçer .an gelir terkeder an gelir tekrar egemenlik altına alır.NÜFUZ DEVLETLERİ fikri paradiksel olguları döngüsel olarak irdeleyip hömoratikleştirmek gibi birşey yani ibne gibi nami bişşey bizi kesmez arkadaş bu fikir konseptinin hiddetle ve şiddetle karşısındayım. yazıda verdiğim örnekler şahsımla bağdaşmıyor bunun da farkındayım ancak dedim ya sizin gibi değerli bir abimizden nüfuz devletleri fikrinin uygulanmak istendiğini bile duymak bizim için bir zul dür. ne demekmiş nufuz devletleri ÇOK KIZDIM ÇOOOOOK.