Bir yıl önce, bazı dünya gazetelerinde şu mealde bir haber yayınlandı: “Umman Körfezi ve Mekran kıyısı üzerindeki önemli bir liman ve eski adı Bandar Beheşti olan ve nüfusunun çoğunluğunu Beluçilerin oluşturduğu Çabahar şehrinde, İmam Hüseyin Camisi yakınlarında düzenlenen Kerbela şehitlerinin yas törenlerine katılan halka karşı, Cundullah/Allah’ın Ordusu örgütü mensubu iki intihar eylemcisi tarafından bombalı saldırı düzenlendi. Bu iki eylemciden sadece biri taşıdığı bombayı patlatabildi, diğeri polis tarafından vurularak öldürüldü. Bu saldırıda otuz sekiz insan vefat etti, elliden fazla insan yaralandı.” Peki, bu Cundullah örgütü neyin nesi? Bu sorunun cevabına gelince… İran ülkesinde, Tahran hükümetince terörist olarak ilân edilmiş iki oluşum var: Bunlardan biri, hepimizin yakından tanıdığı Batı İran’daki “Kürdistan şehristanı” bölgesinin bağımsızlığı için mücadele eden, PKK’nın uzantısı kol PJAK; bilindiği gibi “Kum Ordusu” son harekatıyla örgütü diz çöktürdü. Diğer örgüt ise Doğu İran topraklarında yani “Beluçistan şehristanı”nda, PjJAJ’la aynı nedenlerle silâhlı mücadele sürdüren Cundullah… Anlamı Allah’ın ordusu manasına gelen bu örgüt, şiiliği resmi din kabul eden “Kutsal Kum ülkesi”de, Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı Sistan ve Beluçistan eyaletinin bağımsızlığını savunmakta. Örgütün lideriğini yapan şahıs, Abdulmalik Rigi olarak bilinen bir Beluçi idi. “İdi” diyoruz zira lider Rigi, bir yıl evvel Kırgızistan’a giderken içinde bulunduğu uçağın Basra Körfezi üzerindeyken zorla indirilmesinin ardından düzenlenen bir baskınla tutuklanarak Tahran Devrim Mahkemesince yargılandı ve idama edildi. Rigi’nin idamının ardından lideri olduğu örgüt, İran’ın bu hamlesinin intikamını “acı bir şekilde” alacağını açıkladı ve dediğini de yapmaya kararlı olduğunu hissettirmekte. Cundullah örgütünün, ülkede en etkin olduğu kentler eyaletin başkenti Zadehan, Çabahar ve Saravan. Buralarda zaman zaman küçük ve orta çaplı baş kaldırılarla örgüt varlığını hissettirmeye devam etmekte…
***
Birkaç yıl önce yayınlanan bir Amerikan resmi kurum dergisi sayfalarına bastığı “Neo Ortadoğu” haritasında İran, Pakistan ve Afganistan’ın birleşme bölümünü kapsayan toprakları “Özgür Belucistan” olarak göstermişti. Son gelişmeler, İngoAmerikan’ın bu tasarıyı hayata geçirmek için düğmeye bastığını kanıtlar nitelikte. O günlerde, aynı dergi “Büyük Ortadoğu Projesi”nin geniş siyasal haritasını da ortaya koymuştu; harita yayınlanınca, hatırlanacağı gibi bu bizimkileri de pek rahatsız etmiş ve ülkemizde yer yerinden oynamıştı. Çünkü söz konusu dergi, Belucistan’ın yanı sıra Türkiye’nin güneydoğusunu da Kuzey Irak, Kuzeydoğu Suriye ve batı İran ile birleştirerek “Kürdistan” olarak adlandırmıştı. Bunun gibi Batıda yayımlanan birçok gazete, CIA’nın, Tahran’a hakim olan Şii yönetimini zayıflatmak ve ülkede kargaşa ortamı oluşturmak amacıyla batı ve doğu sınır bölgelerindeki Sünni toplulukları ayaklandırma stratejisi geliştirdiği ve bunun için PJAK ve Cundullah’ı kullandığı bilinmekte. Nitekim, Sistan-Belucistan eyaletinin başkenti Zahedan’da on bir Devrim Muhafızı’nın ölümüne neden olan kanlı saldırıyı, Cundallah örgütü hiç çekinmeden üstlenmiş ve Tahran’a meydan okumuştu. İran yönetimi, her seferinde bu tarz saldırılarda kullanılan silâh ve bombaların Amerika tarafından sağlandığını saptadığını açıklamakta. Cundallah mensupları da zaman zaman, “Biz, Amerika’ya karşı savaşmıyoruz” açıklaması yapmakta ve bu arada, “Özgür Belucistan devleti” için harekete geçtiklerini reddettikleri yok. Bu anlamda, bir zaman önce bir İngiliz gazetesinin, Cundallah’ın sözcüsü Abdulhamid Rigi ile yaptığı röportajda, sözcü Amerika’ya karşı savaşmadıklarını ve amaçlarının kendi devletlerini kurmak olduğunu söyleyerek açık adres vermekten çekinmedi.
Bu arada Beluçi konusu, Pakistan’ı da yakından ilgilendirmekte; bu anlamda, Karaçi’de de durum pek farklı değil… Bölgede, Pakistan’na karşı silahlı saldırılarını hızlandıran Belucistan Kurtuluş Ordusu (BKO)’na beş yıldan bu yana “İngoAmerikan” desteği sürüyor. Beluçistanlı milliyetçi lideri Sardar Attaullah Mengal’ın açıklaması, hem İran da hem de Pakistan’da Beluçi ayrılıkçılığının Batı tarafından açık biçimde desteklenmeye başlandığını kanıtlamakta. Mengal bir beyanatında, “Sonunda İngiltere de BKO’ya silâh ambargosu uygulamasını kaldırdı. Doğru yolda ilerliyoruz.” demişti.
Bu bilgiler ışığında Amerika, İran’da etkin ve “Sam amca” Cundallah’ı güçlendirirken, İngiltere’nin de BKO’yu silâhlandırdığı görülüyor. İngiltere’nin dış politika oluşturma sürecine büyük etkisi olan Foreign Policy Centre (Dış Politika Merkezi)’nin Londra’da gerçekleştirdiği iki toplantıya Beluçi ayrılıkçılarının temsilcilerinin de davet edildiği saklı gizli değil. “Yol Ayrımındaki Belucistan” ve “Belucistan Neden Önemli?” başlıklı bu toplantıların ana fikri: “Orta Asya’nın Kürdistan’ı”ydı. Zaten uzun zamandan beri Batı’da Belucistan için “Orta Asya’nın Kürdistan’ı” tabiri açık açık kullanılıyor.
Belucistan, İngoAmerikan ekseni için büyük önem taşıyor zira bir Beluçi devletinin kurulması fikrinin gerisinde, Çin ile Amerika arasında gürültülü “el ense çekmeler”in yattığı biliniyor. İslamabad ve Pekin, dört yıl önce, Pakistan’ın Belucistan bölgesindeki “Gwadar” şehrinde önemli bir “derin su limanı ve donanma sığınağı” inşa etti. Söz konusu Gwadar limanı, stratejik açıdan büyük önem taşımakta. Gwadar limanı’nın jeopolitik önemi, bu limanın Çin’e ulaşan petrolün yarıdan fazlasının, dünya petrolününse yarıya yakınının tankerlerle geçtiği Hürmüz Boğazı’na oldukça yakın olmasından kaynaklanıyor. Bu liman, Çin’in Sincan/Uygur bölgesini Fars Körfezi çıkışına bağlayan en yakın nokta konumunda… Gwadar’ın, Çin’in, denize çıkışı olmayan Sincan gibi geri kalmış bölgelerinin nefes koridoru olma hâli hayati bir önem taşımakta; bununla birlikte limanın, kısa yoldan petrol alımı açısından sağladığı imkân yadsınamaz nitelikte görülüyor. Hem Pakistan, hem de Çin yönetimi, ülkelerindeki ayrılıkçı eğilimlerin güçlendiği bu iki bölgeyi birbirine ekonomik olarak bağlayarak, Amerika’nın ayrılıkçılık hamlesini durdurmayı hedefliyor. Özellikle Çin, bir “huruç hareketi” ile karşı hamlesini başlatmış oluyor.
ABD Neden “Özgür Belucistan” İstiyor sorusu önemli; toparlamak gerekirse… ABD açısından bu bölgede bir Belucistan devletinin kurulması, Çin’in, Gwadar limanı ile oluşturmaya çalıştığı “İnci Şeridi” stratejisini tersine çevirmeye, dolayısıyla Çin’in bölgedeki yükselişini engellemeye ve “Sarıbenizliler”in enerji gereksinimini sağladığı stratejik tanker geçiş noktalarını denetim altına almaya, Pakistan Belucistan’ı üzerinden İran’a sızmaya, İran ile Pakistan arasına kontrollü bir Beluci devleti sokarak, İran/Çin ve İran/Hindistan arasında var olan boru hattı anlaşmalarını bertaraf etmeye ve ABD’nin bölgedeki askeri varlığını güvence altına almaya yarayacak. Zira söz konusu boru hatları, Belucistan bölgesinden geçmek zorunda. Hedeflenen boru hatları, İran’ın Çin ve Hindistan ile bölgesel işbirliğini güçlendirmesi bakımından Amerika’nın klasik “Körfez stratejisi”ne yüksek sesle bir meydan okuma hatta “nara atma” anlamına geliyor ancak asıl tehdit, Çin’in Hint okyanusunda varlığını güçlendirmesi ve Fars körfezinin girişinin güvenliğini tehdit eder biçimde “okyanus pususu”na yatıyor oluşu. Bu durum aynı zamanda Amerika’nın, Körfez’deki varlığına cepheden “zehirli mızrak fırlatma” anlamı taşıyor. Hatırlanacağı üzre, birkaç yıl öce Çin, Ukrayna’dan aldığı, “Sovyet laçkası Varyag uçak gemisinin leşi”ni satın almış ve İstanbul boğazından “rica minnet” geçirmişti. Varyag’ı alış nedeni olarak da, geminin turistik amaçlarla kullanacağını söylemişti ancak Pekin bu açıklamasının ardında durmadı ve “Sovyet ölüsü”nden modern bir uçak gemisi inşa ettiğini açıkladı. “Sarı benizli Varyag”dan uçak kaldırıp Güney Asya sahillerinde, özellikle Hürmüz ve Babülmendep açıklarında uçurması yakındır. Tabi bu ve benzeri haberler, “âlemin uçak gemisi baronu” Amerika’yı rahatsız etmek için yeterli sebep sayılmakta. Doğal olarak, “Onkel Sam” bu işleri başına açan devletlerden hoşlanmamakta ve onların yaralarını kaşımakta vakit kaybetmemekte. Bu yaraların biri de Pakistan ve İran’ın Belucistan’ı olarak haritadaki yerini alıyor.
Tüm bu gelişmeler, Ameriks ile Çin arasında güçlenen “minder kapışması”nın “kan davası”na dönüşeceği ön cephenin, Beluçistan olacağı düşüncesini belirginleştirmekte. Bu açıklamalar ışığında, Amerika Silahlı Kuvvetler dergisinde, “Özgür Kürdistan ve Hür Beluçistan” olarak ifade edilen olası devletlerin anlamı daha da iyi okunur hâle gelmekte…
***
Cundullah ve ayrılıkçı mücadelesiyle ilgili olarak… Türkiye’nin yaşadığına benzer bir etnik sorun olan Cundullah terörü, Pakistan ve İran’ın iç ve dış politikasını etkilemeye devam ediyor. Hem Pakistanlılardan, hem de Farslardan farklı bir etnik kimliğe ve kültüre sahip olan Beluçiler, geçen asrın son çeyreğinen beri “ulusal haklar”ını elde edebilmek ve bağımsız devletlerini kurabilmek için mücadele içindeler. Ancak İran’ın bölge halkı üzerinde uyguladığı sıkı kontrol nedeniyle Beluç bağımsızlık mücadelesi daha çok Pakistan üzerinden yürütülüyor. Tabii, bunda İran’ın farklı etnik grupları bünyesinde tutabilmekteki yeteneği ve tarihi devlet geleneği de çok önemli bir faktör. Bu arada, şunun da unutulmaması gerekir ki, Beluçistan’ın kuzeyinde Orta Asya’nın en karmaşık ülkesi Afganistan yer alıyor; bilindiği gibi Peştunların ülkesi her türlü yasadışılığı ihraç etme yeteneğine sahip. Afganistan’a yakın olduğu için Belucistan’da uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı işleri de oldukça yoğun. Afganistan’dan gelen Hint kenevirleri burada işlenip dünyaya pazarlanmakta. Ayrıca bu bölge, dünyada insan kaçakçılığının en kesif olduğu yer. Bir başka Beluçistan hakikatı da şu; burası otorite eksikliği nedeniyle tam bir kara para aklama merkezi durumunda.
Doğu Beluç bölgesi, yüzölçümü bakımından oldukça geniş olmasına rağmen Beluçiler, Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılış sürecinde, Sünni Müslüman oldukları için Pakistan toprakları içinde bir eyalet olarak düşünülmüş ve kendi devletlerini kuramamışlardı. Günümüzde Beluçiler, Pakistan’ın kuruluşundan beri ‘eyalet’ statüsünde olmayı bir türlü içlerine sindiremiyorlar. Ancak Beluçilere, Bangladeş’in gerçekleştirdiği başarıyı hayata geçirip Pakistan’dan ayrılamak nasip olmadı. Tabii, Bangladeş’in sahip olduğu coğrafi avantajlara sahip olmamaları Beluciler için bir şanssızlıktı.
Jeostratejik açıdan çok önemli bir geçit olan Belucistan, Hint okyanusuna kıyısı olması ve Hürmüz boğazına yakınlığı nedeniyle hem İran, hem de Pakistan açısından vazgeçilmez bir öneme sahip. Bununla beraber bu bölgenin ekonomik açıdan geri kalmış olduğu söylenebilir. Özellikle Pakistan tarafı, ülkenin en geniş kısmını oluşturmasına rağmen oldukça sefil durumda; bu bakımdan halk, yönetime karşı çok tepkili. Doğal olarak, ekonomik sıkıntılar etnik farklılık ile birleşince ayrılıkçı talepler dillendirilmekte ve ayrıbaş hareketlenmeler canlanmakta. İran Belucistan’ında durum biraz daha farklı… Şimdiye kadar Acem yönetiminin akıllı hamleleri ile ayrılıkçı talepler asgari düzeyde tutulmuş durumda. Bu da bize, iki devlet arasındaki tecrübe ve güç farkının önemini göstermekte. Ayrılıkçı “Belucistan Kurtuluş Ordusu/BKO” Pakistan’a karşı dört kez baş kaldırdı ancak başarı sınırlı kaldı. Bu durum, bundan böyle de sınırlı kalacağını garanti etmez zira günümüzde Amerika’nın “Pakistan politikası” çok farklı anlamlar taşımakta; bir bakıma devet yıkılma sürecine sokulmuş gibi. Bölgede, Belucistan Kurtuluş Ordusu gibi milliyetçi unsurlar dışında dini saiklerle hareket eden terörist gruplar da mevcut. İşte, bunlardan biri belki de en mühimi, İran’da kendini hissettiren Cundullah. Garip olan bu örgüt, Pakistan tarafında örgütlenmiş gibi görünmekte ve zaman zaman sınırı geçip Fars ülkesinde eylemler düzenlemekte. Buna rağmen İran, Sünni kökenli Cundullah örgütünü İngoAmerikan’ın kendisine karşı kullandığına inanmakta. Doğrusu ya, İran’ın bu düşüncesi yabana atılacak değil; çünkü Beluçistan’ın bağımsızlık istekleri son yıllarda Amerika ve İngiltere ikilisi/İngoAmerikan tarafından perde arkasından desteklenir halde. Bu iki ülke, Beluçiler’e, gerek Çin ile iyi ilişkiler içinde olan ve Afganistan konusunda kendilerine yeterli desteği vermeyen Pakistan’ı, gerekse de İran’ı ve onun Orta Asya ile kurmak istediği enerji köprüsünü kontrol altına alabilmek için destek vermekte ve bağımsızlıklarını gündemde tutmakta. Bu destek, aynı zamanda Çin’in enerji ithali yollarını denetlemeye ve İran’ın içişlerine etki etmeye yarıyor. Doğal olarak bir de doğalgaz meselesi var… Beluçistan, İran’ın kendi doğalgazını Orta Asya’ya ulaştırma amacı açısından da çok önemli. Çünkü İran’dan çıkacak bu hat Beluçistan’dan geçerek Hindistan ve ötelere ulaşmak zorunda.
Görüldüğü gibi biz, kendi etnik sorunumuza odaklanmışken neredeyse aynı özelliklere sahip olan başka bir bölgede de “Tötonik aktörler,” benzer senaryoyu kullanarak bildiğimiz “bulamaç çorbası”nı bir başka adla tavaya koyuyorlar. Bu nedenle Türkiye, bölgedeki diğer “ayrıbaş çekme” hamlelerini de yakından izlemek ve yol haritasını ona göre çizmek durumunda…
Farsça’da Ostân-e Sīstân-o Balūchestân olarak geçen Sistan ve Beluçistan eyaleti, İran’ın otuz bir şehristanından birisi. İran ülkesinin güneydoğu ucunda bulunan eyalet, Afganistan ve Pakistan ile sınır. Ostan adıyla da bilinen bu bölge, İran’ın en büyük eyaleti unvanına sahip olup nüfusu ise yaklaşık üç milyon kadar. Bu nüfusu Sünni Müslüman Beluçiler ve Şii Sistaniler oluşturmakta. Yönetim merkezi “Zahedan” olan eyaletin diğer önemli kentleri Çabahar, Dalgan, Hirmand, İranşehr, Haş, Konarak, Nikşehr, Saravan, Sarbaz, Soran, Zabol, Zaboli ve Zahak. Eyalet, kuzeyde Sistan ve güneyde Beluçistan ismiyle iki bölümden oluşmakta. Kuzeydeki Sistan bölümü, İran’ın en kuru bölgelerinden birisiyken, güneydeki Beluçistan okyanusa kıyısı bulunması nedeniyle yeterli yağış almakta; bu durum da bu kısmı yaşanabilir hale getirmekte.
Belucistan, İran, Pakistan ve Afganistan arasında bölüşülmüş durumda. Ancak büyük bölümü Pakistan toprakları içerisinde yer alıyor. Pakistan’ın en büyük eyaleti olan ve ülkenin batı sınırını oluşturan bu bölge, yaklaşık olarak on iki milyon nüfusa sahip.
Üç ülke arasında paylaşılmış olan Belucistan’ın güney, batı ve doğusunda Beluçi ve Brahui dilini konuşan Beluçlar yaşıyor. Zaten Beluçistan, İran dilinde “Beluçilerin ülkesi” anlamına gelmekte; Sistan ismi ise, eski Farsça’da “Sakastâna” isminden gelmekte ki, bu da; ‘Saka (Türkleri)nin ülkesi manasındadır. Beluçi sözcüğünün, “Baluch ya da Baloch”dan türediği hususunda görüşler var; bunun da “göçebe, sorguç ya da horoz ibiği” anlamını taşıyan bir Aryan (Eski İran) sözcüğü olduğunu iddia edilmekte. Günümüzde Beluçi dili İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, İran Körfezi, Arap bölgesi, Türkiye, Türkmenistan ve Doğu Afrika’da konuşulmakta; Kürtçe, Farsça, Peştuca, Dari, Tacik, Osetya dillerinden izler taşımakta. Söz konusu dil, Hint/Avrupa dil ailesinin İran grubunun bir üyesi. Bu bakımdan Beluççanın, Kürtçe ve Farsça ile yakından ilgisi var. Beluçça için, “İsa’dan önce Hazar’a komşu bölgelerde hüküm süren Pers ve Med ülkesine hakim olan Hint-Avrupa dil ailesine bağlı bir kuzeybatı İran lehçesidir.” demek daha kapsayıcı bir ifade sayılır. Beluçi dili, hem gramatik hem de kelime birikimi bakımından Kürtçe ile yakın akraba sayılmakta. Günümüzde, Beluçi halkının etnik kökeni ile ilgili çeşitli tartışmalar sürmekte. Bunlardan en ilginci, Beluçilerin siyasi anlamda da oldukça büyük benzerlikler gösterdikleri Kürtler ile ırki manada akraba topluluk oldukları düşüncesidir. Ancak henüz bu konuda kesin konuşmayı sağlayacak bilgiler ortaya konmamıştır.