Müneccimbaşılık, Osmanlı devlet örgütü içerisinde ilmiye sınıfına mensup bir kamu görevi idi. Ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber kuruluş döneminin sonlarına doğru ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.1
Bunların görevleri takvim hazırlamak ve yıldızların hareketlerine bakarak gelecek hakkında tahminlerde bulunmaktı. Savaş ve barışa karar verilmesi, ordunun sefere çıkması, şehzadelere sünnet düğünü yapılması, sadrazamlara mühür verilmesi, tersanede yapımı tamamlanan bir geminin denize indirilmesi gibi önemli işlerin başlanmasında müneccimlerin hazırladığı eşref saati denilen uğurlu saatler esas alınırdı.2
Osmanlı padişahları arasında bunlara inananlar olduğu gibi, itibar etmeyenler de vardı. Örneğin Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un kuşatılmasına müneccimlerin belirledikleri eşref saatinde başlamıştı. I. Abdülhamit de bunlara hiç itibar etmez, gaybı yalnız Allah’ın bildiğine inanırdı. 18. yüzyıl padişahlarından III. Mustafa ise müneccimlere gereğinden fazla önem veriyordu. Bir gün çevresindeki danışmanlarına, “Avrupa’da yaşanan büyük gelişmelerin nedenini” sorunca, kendisine, Batı’daki kralları doğru yönlendirebilen bilge müneccimlerin olduğunu söylemişlerdi.
Ülke kalkınması için batıdan subay ve mühendis gibi uzman personel getirten padişah, “Neden müneccim getirtmeyelim?” diye düşündü ve güvendiği adamlarından Ahmet Resimi Efendi’yi müneccim istemek için Prusya Kralı II. Frederick’e gönderdi. Kral Osmanlı elçisine tebessüm ederek baktı ve “Benim üç müneccimim var: Güçlü bir ordu, dolu bir hazine ve tarih okumak!” dedi.
Padişah ve çevresindekilerin Prusya Kralı’nın ne demek istediğini anlayıp anlamadıkları bilinmiyor.
Ancak daha sonra yaşanan gelişmelere bakılacak olursa padişahın düşünce yapısında önemli bir değişikliğin olmadığı görülür.