Şimdi size sıradışı bir evlilikten söz etmek istiyorum. Beş-altı yaşlarında bir kız çocuğunun, yetişkin bir erkekle evlendirilmesinden yani. Velisinin onayı ile nikâh kıyıldıktan sonra damadın, minik gelini oyuncakları ile beraber alıp dışarıda bekleyen arabasına doğru götürdüğünü düşünün. Peki, daha sonra neler olacak dersiniz? Birçoklarının beklediği ve düşündüğü şey değil tabii ki. Zifafın gerçekleşebilmesi için damadın, kızın reşit olmasını beklemesi gerekecek. Yani en az on yıl…
Bu uygulama geniş halk kesimleri tarafından benimsenen bir gelenek olmaktan çok, istisnai bir konak ve saray âdeti olarak yaşatıldı. İstisnai de olsa yaşatılmasının nedeni tarafların, siyasi ve ekonomik beklentilerine yararlı olabileceğini düşünmeleridir. Fakat bu her zaman beklenen sonucu vermedi.
Şimdi bu durumu gerçekten yaşanmış bir öykü ile örneklendirelim.
Ayşe Sultan Osmanlı Padişahı I. Ahmet’in kızı olup, altı yaşına basınca Sadrazam Nasuh Paşa ile evlendirildi. Padişah bu evlilikten, Nasuh Paşa gibi değerli bir devlet adamının sadakatini pekiştirmeyi, Paşa ise mevkii ve makamını güçlendirmeyi bekliyordu.
Nasuh Paşa iyi bir devlet adamı olmasına karşın çok sert ve acımasızdı. Çevresindeki birçok insanı gücendirmişti. Düşmanları her fırsatta onu padişaha kötülüyorlardı. Padişah ise damadına çok güvendiğinden hakkında söylenenleri pek ciddiye almıyordu. Fakat Paşa’nın yaptığı bir hata hem düşmanlarının elini güçlendirdi hem de kendi sonunu hazırladı.1
Kazakların Sinop Baskını’nı padişahtan saklamıştı. Padişah, olayı başkalarından öğrenince, Paşa’ya güvenini kaybetti. Paşanın düşmanları ise bu fırsatı çok iyi değerlendirerek “onun saltanatta gözü olduğu” iddiasına Padişah’ı inandırmayı başardılar.
Padişah çok kızmıştı, Paşa’yı huzuruna çağırarak onu eleştirmeye başladığında o biraz da damatlığın sağladığı yakınlığa güvendiğinden Padişah’a “Ya bana güvenerek yaptığım her icraatı onaylar ya da mührü başka kulunuza verirsiniz. Aksi halde kendimi zehirlerim!” diyerek kararlı ve açık konuştu. Fakat Paşa’nın ağzından çıkan “zehirlemek” sözcüğü Padişah’ta bambaşka çağrışımlar uyandırmıştı. Yerinden öfke ile kalktı ve “Hey bre hain, senin Lalam Mustafa Paşa’yı zehirlediğini söylediklerinde inanmamıştım. Şimdi şüphem kalmadı!” diyerek damadını huzurundan kovdu. Ve bir süre sonra da idam edilmesini emretti.2
Bostancıbaşı Ohirli Hüseyin Efendi bir infaz mangası ile Paşa’nın konağına geldiğinde o, minik karısına oyuncaklarını vermekle meşguldü. İnfaz küçük çocuğun korku ve dehşet dolu bakışları karşısında gerçekleştirildi.
Ayşe Sultan ilk eşi öldürüldüğü gün dokuz yaşında idi.
Aradan sekiz yıl geçmiş, on yedi yaşına basmıştı. Bu kez de kardeşi II. Osman’ın karan ile Hafız Paşa ile evlendirildi. Fakat Hafız Paşa’nın bir yeniçeri ayaklanması sırasında öldürülmesi ile yeniden dul kaldı.
Ayşe Sultan üçüncü evliliğini Diyarbakır Valisi Murtaza Paşa ile yaptı. Ne yazık ki özlediği mutluluğa bu evliliğinde de ulaşamadı. Eşi dört yıl sonra Revan Kuşatması sırasında şehit oldu.
Şam Valisi Ahmet Paşa ile yaptığı dördüncü evliliği de diğerlerinden farksızdı. Eşi, bilinmeyen bir nedenden dolayı aniden ölmüştü.
Beşinci kez Voynuk Ahmet Paşa ile evlendirildi. Eşi on yıl sonra Girit kuşatmasında şehit düşünce yeniden dul kaldı.
Ayşe Sultan’ın evliliklerinin hiç birinde kendi fikri sorulmamıştı. Hepsi de padişahların iradesi ile gerçekleşmişti. İbşir Paşa ile altına evliliğini yaptığında elli yaşında idi. Bu evliliğin asıl amacı, Anadolu’da başına buyruk hareketleri ile tanınan zorba İbşir Paşa’nın, evlilik bahanesi ile İstanbul’a getirtilerek öldürülmek istenmesi idi. Öyle de oldu. Nikâhtan birkaç ay sonra İbşir Paşa boğularak öldürüldü. Yeniden dul kalan bahtsız Sultan’ın bundan sonraki yaşamı ve ölümü hakkında fazla bir şey bilinmiyor.