DerinDunya (DerinDunya) Youtube kanalına ve DerinDunya Forum (Forum.DerinDunya.com) bölümlerine yapılan yorumlardan derlenmiştir.
DerinDunya Forum Soru-Cevap bölümümüzde sevgili Hüseyin Akkuş’un bir sorusu var.
Dostlarımızdan Hüseyin Akkuş kardeşim, “Rusya, bu darbenin neresinde?” videomuzun altına şu yorumu yazmış: “ABD ile Almanya aynı cephede olmaz. Darbenin arkasında ABD ile birlikte Almanya da olsaydı Alman partisi dediğiniz CHP zil takıp oynardı. Ancak onlar da karşı çıktı. ABD, İngiltere ve İsrail hepsi bir cephede görünüyor. Avrupa, ABD Turkiye ve Rusya’nın ortak düşmanı… Bu sebeple Türkiye, Ruslarla yaklaşacak gibi… Her devirde kazık yediğimiz ABD ye karşı Rus ve Turkiye ittifakı bizim için uzun vadede daha karlı bir ittifak olabilir. Avrupa ortak düşman olduğu için Avrupa’nın işi yaş gibi….” Evet, yazısının bir bölümünde böyle demekte kardeşimiz.
Aslında, Sevgili Hüseyin’e genç kardeşlerimizden Oguzhan Cesur, cevabı vermiş Hüseyin’e. Şöyle ki: “Görüşünüze saygı duymaktayım. Velakin bu görüşünüzün doğru olmadığı kanaatindeyim. Çünkü darbe gelişirken hiç bir parti çıkıp da açıklama yapmadı. Yani olay sıcaklığını korurken, herkes suskundu. Ne zaman ki darbe püskürtülme noktasına gelindi, herkes “Devletimizin yanındayız!” mesajı verdi. Eğer darbe girişimi başarılı olsaydı, medyanın büyük bölümü de dahil tüm muhalefet destek verecekti. Kanaatimce güçlünün yanında yer almak isteyeceklerdi.” Ve Hüseyin Akkuş devam ediyor, söz konusu yorumunda: “Amerika’yı İngiltere ve İsrail doğurdu. Amma İngiltere, “Her şeyin bir zamanı vardır! Amerika’yı çöpe atmak istedi. Ve süreç, bu noktalara geldi düşüncesindeyim….” diyerek.
Bizim cevabımız ise… Anlaşılan o ki Hüseyin kardeşim, bizi yeni tanıyanlardan biri olsa gerek. Zira derindunya müktesebatına vakıf değil. Bizim videolarımız bir ordan, bir buradan çalışmalar değil. Aksine bir bütünün parçaları… Bu nedenle aralardan seçilmiş üç beş videoyu izlemek, fakirin, çoklu pazıl halinde örmeye çalıştığı, kuramsal resmi temsil etmez. Hülasa, bu ve benzeri tüm kardeşlerime derim ki “Ya bizi baştan sona izleyiniz ya da hiç…” Yoksa yanlış anlar, boş yere tartışma alanları açarsınız. Veya (bir başkalarının yaptığı üzre) Ahmet Yozgat’a yaptığınız yakıştırmalar hatta iftiralarla kalırsınız. Bu da kimseye yarar sağlamaz.
Bu girizgahın ardından geçelim asıl hususa. Hüseyincim diyor ki: ….”Alman partisi dediğiniz CHP….”
Epeyden beri, bu hususta bir analiz yapmak ve söz konusu parti ile ilgili olarak bir analiz yapmak arzusundaydım. Böylece, partinin derin serüvenini siyasetin (hem de bizzat aynı partinin mensuplarının) önüne koyacaktım. Kısmet bu güneymiş. Tekrar edelim cümleyi: “ …..Alman partisi dediğiniz CHP….” Hata! Ben böyle bir şey demedim. Eğer demişsem, mevzubahis söz, o an CHP’nin konjonktürel yani günübirlik konumlanmasını anlatmak içindir.
Şöyle ki… Evet, fakir, göz önündeki partileri iki ekol üzerinden tasnif etmekteyim:
- Amerikan (İngoAmerikan) Ekolü partileri
- Alman (AlmoFrans) ekolüne mensup olanlar
(Burada bazı kardeşlerin sualine işaret ederek parantez içinde bir soru: “Peki, Türk Ekolü parti ya da partiler yok mu? Cevap: Elbette var. Hatta çok… Bu arada, başka ekollere mensup partiler de vardır; mesela İran Ekolü, Suudi Ekolü ve hatta Rus ekolü gibi…
Dönelim Türkiye ekolüne…
Yukarıda, iki başat ekolü tarif ederken, “göz önündeki partiler” dedim. Buradan anlaşılacağı üzere, bir de “göz altındaki partiler” olsa gerek. Ki vardır. Göz önündeki partilerin yani adı sanı duyulan hatta seçime katılan partilerin toplam sayısı 20 civarında. Oysa Türkiye’deki toplam parti sayısı 100’ü geçmekte. 100’den 20’yi çıkartırsak, geride 80 parti kalır. Nerede onlar? İşte, Türk ekolü partileri bu 80’in içerisinde yer almakta. Tıpkı diğer ülkelerin ekollerine bağlı partiler gibi. Türk Ekolü dediğimiz partiler üç beş idealist adamın kurduğu partiler olarak siyasi hayatımıza girer. Ancak girdiği yerde kalır. Çünkü bu üç beş idealist adamın, cüzzi emekli maaşları, kurdukları partiyi yükseltmeye ve Türkiye’nin gündemine sokmaya yetmez. Zaten bahis mevzu parti de birkaç ay sonra kapanır gider. Yerine, yeni idealistler, yeni partiler kurar, birkaç ay sonra borçlarını hatta çay paralarını ödeyemedikleri için kapatmak üzere…
Peki, Almanist ve Amerikancı partiler, neden böyle bir sonra karşılaşmaz. Çünkü paraları vardır. Gerek Alman Vakıfları ve gerekse Amerikan Sivil Kuruluşları eliyle sürekli beslenir. Bunun dışında Türkiye’de iş tutan, söz konusu ekollere mensup iş adamları da bu partilere bağış yaparlar. Bir de ortaya çıkan başarının ardından, devletin verdiği trilyonlar bulunmakta bilindiği üzere. Bu kısa açıklamayla sanıyorum, meseleyi anlatmış olduk. Ha! Hemen atlamadan söyleyelim. Yukarıda sözünü ettiğimiz Rus Ekolü partisi hususu var. O hususta da iki çift laf etmezsek, kendileri darılabilir. Bu parti belli. Bu yüzden adını söylemeden anlatayım: Göz önündeki partilerden biri olan bu kuruluş, bizim “ Rusya Bu Darbenin Neresinde?” videomuzda sözünü ettiğimiz Avrasya’nın Türkiye’deki temsilcisi olarak bildiğimiz ve fikrin babası Aleksander Dugin’i Türkiye’ye davet edip konuşturan adama ait olarak epey eskiye uzanan bir geçmişin de sahibi. Daha önce başka başka limanlarda gezinen bir siyasi oluşumdu; biliyorsunuz. Şimdilerde burada. Geçtiğimiz seçimde de adını değiştirerek, “Rusya’nın Avrasya İdeolojisi”nden ürettiği “Ulusalcılık” kavramını tam anlamıyla tarif ederek, konumunu son olarak belirlemiş görünmekte. Diyebiliriz ki; “Bu konum, hem parti ve başkanının konumu hem de ulusalcılık ideolojisinin durduğu yer açısından çok önemli.” Bu itibarla; Söz konusu ideolojiye yakın duran kimi Ülkücü kardeşlerimizin dikkatine sunuyorum bu son paragrafı. Diyerek…
Parantezi kapatıp asıl konuya dönüyoruz… Burada, hatırlatma babından, Türk – Amerikan Ekolü patileri sayarsak, hangi partinin Alman Ekolünden olduğu da anlaşılmış olacaktır. Şöyle ki… Amerikan Ekolünün bilinen belli başlı partileri Menderes’in Demokrat’ı, Özal’ın Anavatanı ve AK Parti’nin ilk 10 yılı.
Neden; “Ak Parti’nin ilk on yılı…” diyorum?
Çünkü AK Parti ile Amerika’nın kuruluşuyla (2002) başlayan yolculukları/yol arkadaşlıkları 2012’den itibaren ayrılmıştı. Ve Erdoğan, o tarihten itibaren partisini, “Türk Ekolü Partisi” haline getirmişti. Yani “Dört seneyi aşkın bir zamandan beri, göz önündeki partilerin arasında bir Türk ekolü zaten var.” dersek doğruya işaret etmiş oluruz. Bu da AK Parti’nin son dört yılındaki halini ve hedef haline getirilişini izaha yeter kanaatindeyiz. Devam edelim: Bunların dışındaki tüm partiler, Alman Ekolünün dahil kuruluşlar olarak yer tutmakta siyasi hayatımızda. Ancak CHP hariç? Neden hariç? İzah edelim…
Türkiye’deki sözünü ettiğimiz tüm “Ekol Partileri”ni söz konusu devletler ülkemizdeki uzantıları eliyle kurdular. Ya da önce partiler kuruldu, sonra sözünü ettiğimiz ülkelerden ideoloji ve yol haritası olarak kendisini Ekol Partisi haline getirdi veya ele geçirilerek yeni haritada devam ettiler yolculuklarına.
CHP’ye gelince… CHP, Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce Anadolu’da ortaya çıktı. Son İmparatorluk çökünce Anadolu insanı, vatanı nasıl kurtaracağının telaşına kapıldı. Bu telaşın tezahürü olarak, her il ve ilçe, kendi iinde teşkilatlanmaya başladı. Daha çok il ve ilçe müftülerinin başkanlığında teşkilatlanan bu yapıya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı verildi. Yani Hakları Koruma Derneği…
Söz konusu “Dernek” kısa zamanda tüm Anadolu’ya yayıldı. Bu hareket ve çatısı yüzde yüz “Yerli Ekol/Anadolu Ekolü”ydü… Daha sonra Milli Mücadele başladı. Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçtiğinde sözünü ettiğimiz Cemiyet/dernek ona, kayıtsız şartsız destek verdi. Zorluklarla dolu bir boğuşmanın akabinde mücadele, başarıyla neticelendi. Ve Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet’ten üç yıl önce oluşturulan Birinci Meclis, bu Cemiyetin üyelerinden müteşekkil bir yapıydı. O nedenle Yerli, Türk Hatta Ümmet Ekoluna mensuptu.
Ancak Ali Şükrü Bey darbesiyle Birinci Meclis ve onun kurucusu olan Cemiyet, darmadağın edildi. Yerine ikame edilen İkinci Meclis, Milli Cemiyet’in yapısı üzerine oturan Batı Ekolüne mensup bir zihniyetti. Zaten bunlar, Cemiyet’in adını da değiştirip yeni siyasal yapıyı “Halk Fırkası” yaptılar. Milli Cemiyet’ten, Halk Fırkası yapanlar, o an bir devletin uzantıları değildi. Tüm Batılı devletlere yakın duran insanlardan müteşekkil bir siyasal çatıydı.
Ve daha sonra Türkiye’nin siyasi hayatı içerisinde, husule gelen, onar yıllık dönemlerde CHP, ekolden ekole savrulmaya başladı.
- İlk 10 yılında İngiliz Ekolü’nün enstrümanı olarak idare etti devleti. (1924-1933 aralığında)
- Ondan sonra biz, CHP’yi Fransız Ekolünde görüyoruz. (1933 -1938 aralığında)
- Arkasından, CHP yine kulvar değiştirerek Alman Ekolünün Partisi oldu. (1938-1942 aralığında)
Fakat CHP ortalıkta dolaşmaya alışmış bir oportünist yapı idi artık. Bu sebeple CHP’nin siyasi hayatı bir kere daha savruldu. Ve Parti, Rus Ekolüne dahil oldu. (1944 – 1980 aralığında.)
80’deki darbe ile kapanışına kadar böyle devam etti. Zannediyorum, on yıllık kapanmanın arkasından CHP, tekrar siyaset sahasına çıktığında bir varlık gösteremedi. Zira hangi ekole mensup olacağının kararını bir türlü veremiyordu. Ecevitistler ve İnönistler 1973’ten beri tartışma halindeydi.
Baykal‘ın gelişiyle birlikte partinin, Alman ekolüne dahil olduğunu görüyoruz. Uzun yıllar böyle gitti. Ancak Baykal operasyonuyla birlikte iş başına gelen yeni başkanıyla birlikte CHP, bir yol ayrımı daha yaşadı. Ve Amerikan Ekolünün Cumhuriyetçi Kanadına yakın bir politika izlemeye başladı. Amerikan Neo-Con’larının, Gezi’nin yaklaşmakta olduğu dönemde, Alman Faşistleri ile birlikte hareket etmeye başlamasıyla parti, iki denizde birden yüzmeye yöneldi.
İşte, bu sebeple CHP, Gezi Darbesinin arkasında durarak Alman ekolüne yakın durmayı kesp ve keşfetmişti. Yani yeni adresinde, aynı zamanda küçük bir sokak değişikliği ile Berlin ve Washington’un Faşistlerinin, ne kadar iç içe ve yan yana olduklarını da fark ettiğini görüyoruz.
Ancak daha o zamandan başlayan ve yakınlarda ortaya çıkan, Almanya-Amerikan yakınlaşmasında, Amerikan kanadını temsil etmesi önerilmişti kendisine. Bu sebeple 10 Ağustos, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde (Henüz Alman Ekolü parselinden ayrılmamış olan) MHP ile aynı adayı destekledi.
Hatırlayınız o günlerde, zannediyoruz beşi aşkın parti de “Ekmeleddin Çatısı”nın altındaydı. Birliktelik, komşuluk olarak devam etti. Ve geldik 7 Haziran Seçimlerine… O seçimlerde CHP, tam anlamıyla Amerikan Ekolünün etkisi altındaydı. Tam karşısında, Alman Ekolünün partisi olarak BDP’den evrilmiş olan HDP vardı. Ya diğerleri? “Üst Akıl” onların oyun dışına atılmaları kararlaştırılmıştı. Fakir, o günlerde bu siyasi oyunu “Bakranist/Pakratuni Planı” olarak yazmış ve konuşmuştuk.
Plan tutmamış ve 7 Haziran seçimlerden başarıyla çıkamamış olması CHP’yi sarstı. Parti, bu yenilginin ardından, tamamen Amerikan Ekolünün ve oyunun dışına atıldı.
O günden beri Parti, Almanya’ya yakın durmak ya da Amerika’ya yakın olmak hususunda gidip gelmekte. Daha doğrusu Kılıçdaroğlu ile yürüyecek bir partinin, kendi ekollerine fayda temin etmediğini görmüş olan Almanya ve Amerika, onunla ilgili olarak herhangi bir karar veremiyorlar. Dolayısıyla şimdilerde CHP, tam bir kafa karışıklığı yaşamakta. Bununla birlikte Parti’de, operasyonlar yapılagidiyor. Yani Parti içerisindeki Ekol taraftarları, birbiriyle mücadele ediyorlar. Bu mücadelenin sonunda Parti, Washington ve Berlin başkentlerinden birini tercih edecek.
Ancak şu andaki durumu, Almanya’ya ve Amerika’ya yakın olmak kafa karışılklığını yaşamakta şeklinde izah edilebilir. Hülasa, CHP’nin böyle garip bir durumu var. Onun için bu partiyi anlamak çok zor hatta imkansız denilebilir. Ancak şunu söyleyebiliriz: Eğer, 15 Temmuz darbesi başarılı olmuş olsaydı; CHP, yeni hayatına Amerikan Ekolünün, Demokrat Kanadı olarak devam edecekti. Tabii karşısına da HDP konularak… Lakin beklenmeyen oldu ve darbe atlatıldı. İşte, bu noktada “CHP, zoraki (şimdilik şerhini düşerek) devletin yanında yer aldı.” diyoruz.
Çok yakın bir gelecekte bu birliktelik sona erecek ve CHP yeni bir alana evrilecek kanatini taşımaktayız. Hemen, o alanın adını da verelim: “AlmoJudikAmerikano Ekolü” diyebiliriz bu alana. Gördüğünüz gibi 15 Temmuz itibariyle, yeni bir ekol daha ortaya çıkarmış olduk. Bu ekolde, önümüzdeki dönemde sadece CHP olmayacak. Onunla birlikte HDP ve “MHP’nin Muhalifleri” de karşı safta yer tutacak zannediyoruz.
İşte, CHP’nin kısa tarihçesinin hepsi bundan ibaret. Umuyorum ki Hüseyin Akkuş kardeşime bu hususu, dilimizin döndüğünce anlatmış olduk. Ve devam… Sevgili Hüseyin, devam ediyor analizine ve diyor ki: “ABD, İngiltere ve İsrail aynı cephede görünüyor.” Hüseyin’in izlediği video, Varşova NATO Zirvesi’nden öncesinin görünen haliydi.
Anlaşılan, Hüseyin kardeşimiz, bizim “15 Temmuz Arkasında Kim Vardı, Darbe Neden Yapıldı” videomuzu izlememiş. Dolayısıyla yeni siyasi gelişmelerden haberdar değil. Bu nedenle bir Anakronizm yani “Zaman Şaşması” yaşamakta. Bu nedenle bizi, eskimiş yorumlarla eleştiriyor bir matahmış gibi… Ve buradan hareketle devam ediyor Hüseyin “Avrupa ile ABD, Turkiye ve Rusya’nın ortak düşmanı.” diyerek…
Oysa… 15 Temmuz darbesinden önce, bu iddia kısmen doğru idi. Lakin artık doğru değil. Zira Amerika ile Almanya’nın ittifakından söz ediyoruz. Bununla birlikte; “ Rusya bu darbenin neresinde” videomuzda, Rusya’nın çok da masum olmadığını ortaya koymuş bulunmaktayız. Üstelik kardeşimiz, şunu bilmiyor galiba: Darbenin arefesinde, Amerikan Dışişleri Bakanının Moskova’da oluşunu.
Peki, ne için oradaydı? Elbette Türkiye’deki darbeyi ve sonrasını konuşmak için. Bu durum da bize, darbeyi Moskova’ya, Amerika’nın haber verdiğini göstermekte. Kardeşimizin bize dost, Amerika’ya düşman olduğunu sandığı Rusya, Bu tutumuyla kimin dostu kimin düşmanıdır? Artık siz, hesap edin.
Ve devam ediyor Hüseyin: “Her devirde kazık yediğimiz ABD ye karşı Rus ve Türkiye ittifakı, bizim için uzun vadede daha kârlı olabilir.” diyerek bir yanlışın altına daha imza atıyor. Bizim, her devirde kazık yediğimiz devletlerin başında önce “Çin” daha sonra Rusya vardı. Amerika’nın kazığı o kadar uzun vadeli değil. Kısacası hem Amerika ve hem de Rusya, Türkiye için kazık yonttuklarını, 15 Temmuz’dan bir gün öncesinden, Moskova’da aleyhimize görüşerek göstermiş olmuyorlar mı? Tabii ki oluyorlar!
Burada, Hüseyin kardeşime bir naçiz tavsiye: “derindünyatv kanalı” kendisini, ezberleri bozmak üzere görevlendirmiş bir platformdur. Sözkonusu ezberleri kafamıza oturtan, fakirin “Töton Biraderler” diye tarif ettiğim, tüm Batı devletler, bir ve birleşik olarak karşımıza çıkmakta. Bu Batı devletlerinin arasında Avrupa, İngiltere, Almanya, Rusya, Amerika ve İsrail bulunmakta. Şu son cümlem bile, fakirin nerede olduğunu göstermekte cümle aleme
Biline ki biz, Anadolu’nun tam ortasında buluyoruz. Ve naçiz görüşlerimizi, Büyük Türk Milleti ve İslam Ümmeti için iyi bir yol tarifi için söylediğimizi zannediyoruz. Tüm mazlum milletler, bu yola dahildir elbette! Herhangi bir gizli ajandamız bulunmadığı gibi herhangi bir dış bağlantımız da bulunmamakta. İçerde dahi hiç kimseyle herhangi bir bağlantımız yoktur. Tek bağlandığımız Hakk’a, halka ve hakikate bağlılığımızdır. Bir bakıma sizlerle, “Yalnız Kurtlar”ı oynayan hakikat arayıcıları olarak konuşuyoruz “derindunya Serdengeçtileri” olarak. Rabb’imiz güzergah açtı, internet aracılığıla bize bu fırsatı verdi. Yoksa nasıl dertleşecektik birbirimizle. Yani konuşmalarımızın arkasında, herhangi bir güç arıyorsanız o güç de internetin verdiği güç sayılabilir Allah’ın izniyle. Yoksa buna, fakirin ve çevremin imkanı asla yetmezdi. Bu da Allah’ın bir lütfudur.
Buradan hareketle Hüseyin ve Hüseyin gibi düşünen kardeşlerime yalvararak söylüyorum. Lütfen, eski ezberlerini bozsunlar. Benim ezberimle de donanmasınlar. Sadece derindünyatv müktesebatını dinlesin, bizi izlesin ve gelecek için kendilerine özgü yeni bir yol çizsinler. Bağımsız bağlantısız ve tek yüzlü… Eğer bu kardeşimiz, bizim gibi milletini, memleketini ve devletini seven biri ise bu çağrımıza karşılık verecek, vermeli! Bununla beraber, şuna inanıyoruz ki hidayet dahi sadece Allah’tandır. Onun vermediği hidayeti, kimse zorla alamaz. Bu itibarla yazıyı bitirirken, duamız şöyle olsun:
Allah, Ahmet Yozgat’a, Hüseyin Akkuş’a ve ihtiyacı olan herkese hidayetini, rahmetini ve bereketini yağdırsın. Ve hepimizi doğrunun, hakikatin yanından ayırmasın. Amin!