Twitter Soru-Cevap bölümümüzde sevgili Tuncay Ertem’in bir sorusu var.
NOT: DerinDunya (@www_DerinDunya) ve Ahmet Yozgat’ın (@a_yozgat) Twitter hesaplarından derlenmiştir.
01-Bugünkü twitmakalemizin konusu BAST-I ZAMAN ve Gelecek On Yılın Röntgeni olacak.
— Ahmet Yozgat (@AhmetyozgatDD) August 27, 2016
- Bugün twitmakalemizin konusu BAST-I ZAMAN ve On Yılın Röntgeni olacak.
- Bir de Tayy-i İnsan tarifi yapacağız.
- Nedir Bast-ı Zaman, Tayy-i Mekan ve tayy-i insan?
- Biliyorsunuz sayıyoruz. Ve başlıyoruz!
- Derindunyanın dostlarından Sevgili Tuncay Ertem diyor ki:
- “İleride bizi ne bekliyor Ahmet abi?
- O kadar şey paylaşıyorsun; bir de şu önümüzdeki on yılın tahminini yap bir zahmet.
- Her gün, ülkeye bir şey olacak korkusuyla yaşıyoruz.”
- Bizi seven kardeşlerimizden Tuncay Ertem, o kadar içten ve samimi bir şekilde sormuş ki sorusunu…
- Bu samimiyet karşısında susmak olmazdı.
- Niye zahmet olsun ki sevgili Tuncay? Allah’ın verdiğini, kuldan saklayacak değiliz ya…
- Hak etmediğimiz halde bir şeyler biliyorsak, elbette bu bilginin de bir Zekatı olsa gerekir.
- Zira bilgi de tıpkı para pul gibi bir servettir.
- Üstelik nakti servetten farkı, daha pozitif olmasıdır.
- Yani para paylaşınca azalır ancak bilgi paylaşıldıkça çoğalır. Tıpkı sevgi gibi barış gibi…
- Bu nedenle Rahman’ın izniyle aklımıza düşen bilgileri elbette kardeşlerimizle paylaşacağız; çoğalsın diye.
- Diyorsun ya Sevgili Tuncay; “Şu önümüzdeki on yılın tahminini de yap bir zahmet.” diye.
- Emrin Olur gardaş! Bizi ortaya atıldığımız günden beri olmasa da çoktan beri takip etmektesin.
- Bu nedenle pek çok fikrimi içselleştirmiş olmalısın. Öyle sayıyoruz…
- Neydi bu pekçok fikirden biri? “Töton Yüzyılları” değil mi?
- Aynı adlı videomuzda sözünü ettiğimiz gibi Batılılar; zamanı, yüzer yıllık paketler halinde biçimlendiriyor ve insanlığın önüne koyuyorlardı.
- Böylece kurallarını kendilerinin koyduğu için iciğini, ciciğini bildiği fakat diğer milletlerin bilmediği bir zaman diliminde, başarıyı garanti ediyorlardı. Değil mi?
- Ancak herbir “Töton Yüzyıl”ının, bizim anladığımız gibi “bir 100 yıl”dan ibaret olmadığını söylemiştik.
- Yani söz konusu edilen yüzyıllara, her Yüzyıl’ın 25’i ile 75’i arasındaki dilime, tam anlamıyla kendi karakteristiğine oturuyordu.
- Hülasa Aryanlar, yeni bir yüzyıl ortaya koymadan evvel, 25 yıllık bir süre zarfında “Eski Yüzyılı” yerle bir ediyorlardı.
- Ama onun arkasından, hayata “Rakamsal” olarak dahil olan Yeni Yüzyılı “Kuramsal” olarak başlatmıyor; bir 25 yıl da işlemeye devam ediyor ve Yeni Yüzyılın hazırlığını yapıyorlardı.
- Milletleri içtimaya sokuyor, haritaları yeniden cetvelliyorlardı.
- Ve hayata dair her şeyi silbaştan yeniliyor; insanı, toplumu, sosyolojiyi, bilimi, tekniği, sanatı, dini, imanı… kısaca her şeyi bir “Türbülans Mikseri”nden geçirerek bambaşkalaştırıyorlardı.
- Tıpkı bu yıllarda yaptıkları gibi.
- Ha, bu arada, bir de topyekun savaş bela ediyorlardı insanlığa. Dünya savaşı gibi…
- Yukarıdaki matematiğe göre bir örnek verelim.
- Ve soralım: Rakamsal olarak girdiğimiz 2000 yılında, 21. Yy başlamış sayılıyor mu?
- Hayır!
- Peki ne zaman başlayacak?
- Tabii ki 2025 ‘te.
- Öyle değil mi?
- Tötonların, Medeniyet sahibi olduğu 1701 yılından beri bu, böyle gelişti; zaman böyle formülüze edildi.
- Bu arada, yüzyılların matematiğini kimse bozamadı.
- Öyleyse diyebilir miyiz; bu yüzyılda da benzeri bir aritmetik düzlemden geçeceğimiz anlamı çıkıyor buradan?
- Diyebiliriz elbette.
- Bu anlamda, 2016 itibariyle bize yansıyan 21. Yy’ın başlamasına, daha on yıl var demektir.
- Bu bağlamda, insanlığın ve milletlerin yüzyılın huzuruna ermesine de…
- Yani yüzyıllar arasındaki 25+25 yıllık savaş, karmaşa, kaos veya “Fetret Dönemi” bir o yıl daha devam edecek…
- Sevgili Tuncay! Şimdi, burada duralım. Sözünü ettiğimiz bu formül zamanımıza kadar böyle işleyerek geldi.
- Ve şimdilerde de böyle yani formüle uygun işleyecek… Dedik ama…
- Neticede bu matematik de insanlara ait bir formatlama değil mi?
- Evet!
- Yani bu formatı atan patron, ne kadar güçlü olursa olsun neticede bizim gibi bir insan mı?
- Evet!
- Neticede ülkemiz gibi bir ülke mi?
- Evet!
- Devletimiz gibi bir devlet diyebilir miyiz?
- Tabii ki evet!
- O halde… Her insan işi gibi Masabaşında Oluşturulmuş bu Formülü”n işlemez hale getirilmesi de mümkün görünüyor mu?
- Evet!
- Burada acele ediyor ve “Bunun mümkünatı nasıl olacak?” diye soruyorsun gibime geliyor, şu anda.
- Boş ver!
- Sorma çünkü artık “Tötonik Formül” işlemez hale geldi.
- Hem de 15 Temmuz gecesi… Sözünü ettiğimiz 315 yıllık “Lanetli Formül” uygulamadan kalktı.
- Zira 15 Temmuz gecesi, her ne kadar bir tek gece gibi görünse de insanlık tarihinde, sekiz seneye bedel bir sıçrama yaşattı dünyaya.
- Yani o gece, 2023’ü bu yana çekti ve 16 Temmuz sabahına getirdi bağladı.
- Hülasa zaman dürüldü. Yani dünya, o gece olağanüstü bir hal yani “Bast-ı Zaman Kerameti” yaşadı.
- Bir başka ifadeyle insanlık, matematik olarak değil ama teknik ve usul olarak, bir gecede sekiz seneyi birden yaşadı ve bitirdi.
- Bunun müsebbibi Kahraman Türk Milleti.
- Keramet, topyekun milletin ve ümmetin hepsine ait.
- Namazından kalkıp sokağa koşan adamın…
- Meyhanedeki sofrayı bırakıp dışarı uğrayan külhanbeyinin…
- Gecenin şehitler tugayının komutanı Ömer Halisdemir’in…
- Tankların önüne yatıp yatıp tekrar doğrulan “Atom Karınca”nın…
- “Halkımızı sokağa ve direnmeye çağırıyorum!” diyen Cumhurbaşkanının…
- Bu çağrıyı duyup direnmeye koşan Akgençliğin, ülkücülerin ve herkesin…
- Sokağa inemeyen ama evlerinde, diken üstünde otururken, dualarını birbirine ekleyen herkesin…
- Baycan’da, Bosna’da, Arnavutluk’ta, Kosova’da ve dost ve kardeş ülkelerin sokaklara dökülen halklarının…
- O geceyi uyumadan geçiren ve dualarını esirgemeyen tüm Mazlum Milletlerin halklarının…
- Dönelim konuya: Şu an duvarlarımızdaki takvimler, her ne kadar 2016’yı gösterse de “Tötonik Yüzyıl Mantığı”na göre tarih, 2023 olarak dükkan açtı hayata.
- Bu hesaba göre 2025 e kaç yıl kaldı? Tabii ki iki yıl.
- Bu nedenle bir gecede, Türk insanının ruhu, sekiz yıl büyüdü.
- Ve zafere evrilmiş Lozan’ın öte yakasına yani 2024’ün başına düştü.
- Bu arada, dünyanın Mazlum Milletleri de bizimle birlikte büyüdü.
- Ve “ahı alınan mazlum insanlar” Muzaffer Milletlerin güçlü bireyler olarak üzerlerindeki “Mazlum Gömleği”ni yırtıp attılar.
- Zalim Tötonlar, masalarının üzerindeki planlarının, bir gecede soluk ve bomboş kağıtlar haline geldiğini gördüler.
- İşte, bu nedenle anlayamadılar “Türk Hurucu”nu.
- Bu nedenle akılları başlarından uçtu. Olan bitenlerin karşısında, “Dut Yemiş Bülbüle Döndü” ve tek laf söyleyemediler.
- Aptal oldu ve sustular; aslında susmadı, kendi karanlık mafillerinde duvarları yumrukladılar.
- Ancak aradan bir ay geçtikten sonra kendilerine gelebildiler.
- Ve kıyıdan kıyıya Ankara’ya ziyaretlere başladılar.
- Bu ziyaretler de bize göstermekte ki henüz “Bast-ı Zaman”ın ne olduğunu tam anlamıyla kavramış değiller.
- Ya da bundan sonra nasıl hareket etmeleri gerektiği hususunda en ufak bir planları yok.
- Çünkü “Tötonik Yüzyıllar” hususunda sadece bir plan yapmışlardı. “A Planı…” O da soldu.
- Bir B Planları olmadığı için ortalık yerde, kafası karışık deli danalar gibi dönüp duruyorlar.
- Bu da bir nimet. Rabbimiz, Türkiiye ve Dostlarına zamanı şimdi de böyle kazandırıyor.
- Bu kazanılmış zamanda Türkiye, yeni atraksiyonlar yaparak ittifaklar oluşturuyor.
- Türk Ordusunu harekete geçirip Ortadoğu’ya dalıyor.
- Ve onlara göre en az, 2025 kadar hayatiyetini devam ettirmesi icabeden terör örgütleri, birkaç saat içerisinde kaçacak delik arıyorlar.
- Bu durumda, önümüzdeki iki sene içerisinde (yani 2023 ile 2025 arasında) Batılı TötonikAryan zalimlerinin kırıp döktüğü zavallı dünyanın yaraları sarılacak.
- Mazlum Milletlerin tepesine çöreklenen “Zalim Maşalar” yerle yeksan olacak.
- “Mankurtlaşmış Terörist”ler fare deliklerine girip gözden kaybolacak.
- Batılı Aryan devletleri, içine düştükleri depresyondan çıkamayacak ve ihtimal, intihar edecek.
- Ve dünyanın yeni formatlayıcısı olarak Türkiye’nin geldiği noktada kendilerini hazır ve nazır olarak içtimaya sokacaklar.
- Bu mümkün mü? Evet!
- Allah isterse her şey mümkün…
- İşte, an be an ve canlı olarak yaşadık 15 Temmuz gecesini.
- Neredeyse içi boşaltılmış ve “Eyyamcı” tabir edilen “Dijital Naylon Bebekler”e döndürülmüş ülke gençliğinden, nasıl “Bahadır bir Ordu” doğdu?!
- Bu değişimi, gözlerimizin önünde yaşaya yaşaya gördük; değil mi?
- Tıpkı hızlandırılmış belgesellerde, dakikalar içinde açıkan tomurcuk gülleri gibi…
- Kim derdi ki o “Naylon Gençler”den cep telefonunun tuşlarından başka hiçbir şey kullanmayı bilmediğini zannettiğimiz, o idealsiz gençliğin bugün geldiği nokta kaybolmadı; orta yerde duruyor.
- Bu da bir başka keramet yani “Tayy-i İnsan” değil de nedir?
- Nasıl oldu peki? Dedik ya Yüce Allah, öyle olsun istedi ve oldu…
- Açıkça söyleyelim; tam anlamıyla boş bir güruhtan, dolu dolu bir millet doğdu. Olmaz denilen işler oldu.
- İmkansız denilen haller yaşandı. Hayırlara vesile olsun, inşallah!
- Yaşanan olağanüstü hallerin, “Mühürlü Kalplerin” çözülmesine yardımcı olması da dileğimizdir.
- İnşallah; bazı (İsrail, Almanya, İngiltere, Amerika vb.) milletler, milli ve resmi izanını kör eden “Mel’un Büyüsü”nden bir an önce kurtulur da “Mzlumların yakasından düşerler.
- Bu mümkün mü? Evet! Şu an o noktadayız.
- Görev Türkiye’ye verilmiş görünüyor. Buradan hareketle şunu açıkça söyleye biliriz:
- Türkiye’nin düşmanı yukarıda saydığmız “Sabiler” değil hattı zatında; bizzat “Lusifer”in kendisi.
- Savaşımız Diabolik’e karşı. Böyle biline.
- İşin bu yanı tamam da… Gelelim memleket derunundaki, “İtin kuyruğu”na…
- Bazı muhalif kardeşlerimizden söz ediyoruz. Bildik “Ezber Büyüsü”ne saplanmış bazı muhalif gençler, derindunyanın videolarımızda söylediğimiz hususlar dairesinde isyankar davranıyor ve videoaltına, ipe sapa gelmez yorumlar yapıyorlar. Yapsınlar da…
- Hem de “etek”lerini kullanma edepsizliğini de katarak.
- Fakirin istikbale dair çizdiğimiz ülke hayallerini reddetmek, ortaya koyduğumuz millet ideallerini küçük ve anlamsız göstermek için ellerinden geleni yapıyorlar. Yapsınlar da…
- Doğrusu ya biz de onların bu “Mazoşik Haller”ini anlamakta zorlanıyoruz.
- Böyleleri ne yapmak istiyorlar?
- Yaşadıkları bu topraklarda, nasıl bir ülke istiyorlar?
- Hangi meşrepte bir gelecek bekliyorlar?
- Fakirin milletine olan muhabbeti sebebiyle paylaştığı pozitif öngörülere ve umutlu hayallere karşı çıktıklarına göre, onların istedikleri tam anlamıyla “Kapkara bir hayat…” ve Sakat bir Ülke” olsa gerek.
- Bunun için “Öz hayatına ve ülkesine negatif formatlar biçen bir insan ya gafildir ya hain.” dersek yalan olmaz.
- Allah aşkına! Bu düzlemde herkes oturup bu iki sıfattan hangisinin kendisine uyduğunu, yine kendisi bulsun.
- Veya öz sıfatını belirtsin.
- Ve “Ülke İçin Güzel Düşünceler Bahçesindeki Gül Demet”lerini yolmadan önce özünü tarif etsin.
- De… Kim olduğunu önce kendisi, akabinde muhatapları öğrensin.
- Bir insan, “Kötü Bir Türkiye”den, hangi sebeple böyle bir iştahla hoşlanabilir?
- Bir Türk, nasıl geleceği karartılmış bir Türkiye’nin resmini yapmaya çalışır ya da duvarına asmaya uğraşır?
- Hadi, brada iki sıfat daha koyalım:
- Böyle biri ya Sadist ya da Mazoşisttir; yani ya diğer insanlara ya da kendine eziyet ve kötülük planlayıcısı.
- Öyle ise hki durumda olanlara da “Hark Tüh!”
- Neyse! Sözü, biraz uzattık zannediyorum.
- Sevgili Tuncay; “İleride bizi ne bekliyor?” sorunun cevabı olarak yukarıdaki metni yazdı Ahmet abi?
- Bizim penceremizden bakınca; “Önümüzdeki on yılın tahminini.” Eğer bu arada olağanüstü başka şeyler yaşanmazsa böyle görünüyor.
- Bu durumda; “Her gün, ülkeye bir şey olacak korkusuyla…” yaşamaya gerek yok.
- Her durumda kendini ve ülkeni; “Hay ve Kayyum Olan”a havale et. O, “istikbali kendisine havale edenler”i hayal kırıklığına uğratmaz.
- İşte, o kadar!
- Konuyu, burada toparlayalım müsadenle.
- Ve her zaman olduğu gibi hakikati yalnız Aliym Olan bilir diyelim.
- Ve de O’nun Kun/Ol!” deyince oldurduklarından, razı olacağımızı da beyan edelim.
- Selamımız ve dualarımızda…
Kıymetli Ahmet Bey, yazılarınızı Elhamdülillah doğacak rahmet güneşinin mukaddimesi ve müjdesi olarak görüyorum. Düşünce ufkumuzun olabildiğince sınırlandırılmaya ve köreltilmeye çalışıldığı bir asırda feraset-i iman ile nazar-ı hakiki bu olsa gerek diyorum. Rabbim razı olsun sizden. İstifadesi de daim ola bize ve tüm ümmete..
Sefer bizden. Zafer canım elinde olan Allah (CC)dan. Ahmet Bey Rabbim siz ve sizler gibi ümmet sevdalılarından razı olsun. istifade ediyoruz. sağ olun. selam ve dua ile
Ağabey , Allah razı olsun 1 aydır tanıyorum DerinDünya’yı ö günden beri her yazını okudum neredeyse , Mükemmel bir fikri birikimin var , yeni yazılarını heyecan ile bekliyorum , Selam ve Dua ile .
merhaba
yazdığınız bu yazıdan aklıma takılan bir şeyi sormak istedim.
evet 15 temmuz büyük bir geceydi tarih açısından sizde bizi 8 sene ileri götürdüğünü ve bu 25 er yıllık planı bozduğunu söylediniz. 1701 den beri dünyada ya da diyelim ki sadece Türkiye de 15 temmuz benzeri hiç bir şey yaşanmadı mı ki bu 25 yıllık düzen bozulmadı bu ana kadar geldi? mesela ki Kurtuluş Savaşı var olma ya da yok olma savaşımız bir plan bozucu olamaz mıydı ya da neden olmadı ? ve yahut ben olayı tamamen yanlış mı anladım ?